Gel Kardeşim

[siteorigin_widget class=”SiteOrigin_Widget_Image_Widget”][/siteorigin_widget]

Gel benim çok değerli Türk kardeşim;

Ara sıra, seninle, biraz fikir jimnastiği yapalım. Hayatımızı farklılaştıralım. Biliyorum, alışkanlıklardan kolay kurtulamıyor insan. Olsun, denesen ne kaybedersin? Merak etme, bu yazıyı okuduğunda diğer boşa harcadığın zamanlarda elde ettiklerinden daha fazlasını bulacaksın. Güleceğin yerler de olacak, düşüneceğin yerler de. Hem gülelim, hem öğrenelim. Bunu bir çeşit kullanma kılavuzu olarak kabul et. Neyi mi? Zamanını ve hayatını tabii ki.

İşyerinin kapısında oturan benim güzel esnaf kardeşim-Havalar da ısındı, şimdi atarsın işyerinin önüne bir sandalye, gelen geçene bakarsın, akşam olur, öyle değil mi? Zaten içeride de canı sıkılıyor insanın. Şu bilgisayarı da aldın, interneti de bağlattın;  kullanmıyorsun ama iyi oldu, havası var. Herkes almış, sende olmazsa olmaz şimdi.

Benim güzel kardeşim; senin kazanç yerin kapının önü değil, dükkanının içidir. Bitti mi sigaran (şimdi içeride içmek de yasak, onu da bahane etme)? Gel, gir içeri, aç bakalım şu interneti. Senin işinle aynı işi yapan başkaları neler yapıyor, işini ilerletmek için hangi teknolojileri kullanıyor; bir araştır bakalım? Yenilikler neler, maliyetlerini azalmak, kazancını artırmak için neler yapabilirsin? Aradığın her türlü bilgi elinin altında. Sen kapının önünde otururken, senin Çinli meslektaşların çalıştı, senin malını daha ucuza yapıp, piyasayı eline geçirdi. Nasıl oldu bu iş? Suçlu o mu, sen misin acaba? Yok, benim güzel kardeşim, hiç bir şey için geç kalmış sayılmazsın. Moralini bozma, karamsarlığa kapılma. Yaparsın, emin ol. Yapanlar senden daha mı akıllı yoksa daha mı çalışkan? Türk kardeşim akıllıdır da, çalışkandır da. Yeter ki istesin, onu kimse tutamaz.

Cep telefonunda saatlerce konuşan benim güzel kardeşim- Cep telefonu olmadan nasıl yaşıyordun acaba? Telefon firmaları da insanın kanına giriyor. Her gün yenisini piyasaya sürdüğü kampanyalar ne kadar güzel. Yollarda, arabanda, toplu taşım araçlarında, evinde, ofisinde daha çok, daha çok konuş, mesaj bağımlısı ol, şu kadar az paraya şu kadar çok konuş. Konuş, konuş bitmiyor mevzuular. Dedikodu, can sıkıntısı, oyunlar, müzik her derde deva. Elinden düşüremiyorsun değil mi? İstedikleri oldu zaten, bağımlısı oldun. Çok konuşurken acaba dedikodu da mı yaptın? Bak şimdi, günaha da girdin. Kanser de yapıyor, diyorlar ama daha ispatlanmamış. Hele bir ispatlansın sonra düşünürsün. Dünyada en çok cep telefonu kullanan 10. ülkeymişiz, bize hiç yakışmıyor. Daha çok kullanmamız lazım. İşler, dersler, yakınlarımız, hayat bekleyebilir, değil mi? Ama cep telefonu olmadan asla!

Bak sen cep telefonuyla saatlerce konuşurken, NASA, Mars’a uzay aracı indirmiş; bilim adamları elektrik kablosu kullanmadan bir cihaza enerji iletmenin yöntemini bulmuş; adamlar yapıyorlar! Neyse, onlar bir gitsinler de bize de bir faydası olur herhalde.

Benim güzel kardeşim; Telefon bir haberleşme cihazıdır. Dünyanın en büyük cep telefonu firmasının genel müdürü sadece 1 dakikalık görüşmeler yapıyormuş, neden acaba? Zararlarının mı farkında, telefon kullanmanın amacının mı? Senin, cep telefonuyla geçirdiğin zamanda haber değeri olan neler öğrendin? Bunlar gerçekten önemli haberler miydi? Cep telefonuyla geçirdiğin her saniyen senden, sağlığından, yakınlarınla olan yüz yüze, sıcak temasından bir şeyler alıyor. Gel benim güzel kardeşim, bu tuzağa düşme. Vaktini, hayatını, sağlığını ufacık bir cihaza teslim etme. Hayat akıp gidiyor. Öğrenecek, görecek, yaşanacak çok şey var. Bayramlarda mesaj atmaktan vazgeç; büyüklerin, dostların senin mesajını almaktansa yüz yüze sohbet etmekten daha büyük keyif alacaklar. Mesaj atmakla büyüklerine olan görevini yerine getirmiş olmuyorsun. Git bak, çal kapısını, otur, konuş, onlardan hayata dair neler öğreneceksin. El yapımı baklavalar, su börekleri de cep telefonu promosyonlarından daha lezzetli, inan bana.

Kamu telefonu özel konuşmaları için kullanan benim güzel vatandaşım– Bizler Akdeniz insanlarıyız, sıcakkanlıyız, konuşmayı da severiz, değil mi? Şimdi ayıp olur, kısa konuş kapat, kesinlikle olmaz. Evdekilere, arkadaşlara da tembihledin, ‘Sen beni cepten çaldır, ben seni devletten ararım.’ diye. Devlet zengin zaten, ödesin, işi ne? 3 dakikaya da indirdiler, olsun, bir daha, bir daha ararsın. Ayşe hanım eve yeni ne almış, ne giymiş; öğrenmezsen çatlarsın.. Zaten eşinle de problemler var, çocuklar da ayrı bir sorun, dur, şunları bir anlat, rahatla, şu yemek tarifini de yaz, sonra işine gücene bakarsın. Karşıdakinin vaktini mi aldın, işlem yaptırmaya gelmiş vatandaş bekliyor mu, bu konuşmanın parasını kim ödüyor, boş ver.

Güzel vatandaşım; Senin devletten harcadığın her kuruşu ben de sen de vergilerimizle ödüyoruz. Başka yerlere yatırım yapılacak paralar senin sohbetine gidiyor. Gel bunun ortasını bulalım, acil durumlar haricinde, gereksiz konuşmayalım, ne dersin? Batılıları sevmeyiz ama onlar bu konulara çok dikkat ederler. Neden bizden daha fazla kalkınabildiler acaba? Bilinçli vatandaşları var da ondan. Bizler bilinçsiz miyiz? Asla. Benim güzel vatandaşımın eskiye dayanan bir ezberi var sadece. Devletin malı deniz, yemeyen domuz. Biz zaten domuzu da sevmeyiz, onun gibi de olmak istemeyiz, değil mi? Kim ister? Devletin kaynakları da bitti bitecek, denizin sonu gözüktü, daha fazla yemeyelim istersen.

Mahalle kahvelerinde zamanını öldüren benim güzel kardeşim: İş yok, güç yok, hele bir de emekli isen, hanım da evden kovalamış zaten, ayağımın altında dolaşma, diye. Oh, bak burası ne güzel, okey de oynuyorsun, çay-kahve de içiyorsun, sohbet de ediyorsun. Mahallede bütün haberler burada. Kimin oğlu kimin kızıyla evlenecek; ne olacak bu Türkiye’nin hali; ekonomi de kötüye gidiyor; şu gazetedeki iş ilanlarına da en iyi, bu sigara dumanı altında, havasız yerde bakarsın; ne kadar sağlıklı, güzel bir ortam, değil mi? Her gün gel, gelmezsen hatırı kalır arkadaşların.

[siteorigin_widget class=”SiteOrigin_Widget_Image_Widget”][/siteorigin_widget]

Benim güzel vatandaşım: Boş oturanı, boş konuşanı Allah da sevmez. Haydi, gel, kalk o okey masasından, çık dışarı. Mutlaka yapacak başka bir şey bulursun. Al kitabını, otur güzelce parktaki banka, oh mis gibi havada, iki satır okusan, kâr kârdır. Hava mı soğuk, gir, bak orada kütüphane var, herkese açık; canın ne istiyorsa araştır. Genç misin, iş mi arıyorsun? Hazırla özgeçmişini, gönder internetteki firmalara, gazeteden daha çok şansın olur. Şöyle bir dolaş bakalım işyerlerinin önünde, belki sana uygun iş, bir camda asılıdır. Hadi, birazcık gayret, biraz hareket. İş bulamadın mı? Paran mı yok? Topla arkadaşlarını, kur takımını, ne istiyorsun, basketbol mu, voleybol mu? Bak çocuklarda okulda nasıl olsa, belediyenin spor sahası bomboş duruyor. Yap sporunu, at stresini, boşalt enerjini. Yok, ben illaha kahvede oturacağım, diyorsan, al arkadaşını karşına, satranç oyna, dama oyna, zihnin açılsın. Emekli misin? Paran var mı?  Bir spor merkezine kaydını yaptır. Yok, ben spor yapmayı sevmem, diyorsan, sende sanatçı ruhu olabilir; gel seni müzik ya da resim kursuna yazdıralım. Kendinde olan yeteneklere sen bile inanamayacaksın. Çocuklar hep servisle mi eve geliyor? Bugün bir sürpriz yap, git okullarına, çıkışta tut ellerinden, biraz vakit geçir onlarla, inan, eve geldiğinde kendini çok daha iyi hissedeceksin. Baba olmak da bu değil mi zaten? Güzel kardeşim, yürüyüş yap, hiç bir şey yapamıyorsan. Hem kolesterolüne iyi gelir, hem de kalp damar sağlığına.

*Kahvehaneci arkadaş, kızma bana. Yine gelir müşterin, merak etme. Ama bu sefer, daha sağlıklı, daha dinç, bir şeyler öğrenmiş olarak gelecektir oraya. Hem belki sen de ortamı biraz havalandırırsın bu arada, güzel güzel sakin sakin konuşur müşterilerin. Senin de başın ağrımaz, ne dersin? Şu duvarlar da boş duruyor, bak. Haydi, gel, oraya raflar yapalım, herkes okuduğu kitaplarını oraya koysun, okumayanlar da okusun. Sabahtan akşama kadar kaynayan çay da zararlı zaten, değil mi? Mis gibi kekik çayını satmaya başla bakalım, kapında durmadan geçebilecek mi müşterin? Bu kıyağımı da unutma.

Neler hayal ediyorsun? İdeallerin neler? Daha iyi bir eve mi çıksak, daha yeni bir araba mı alsak acaba? Yeni çıkan televizyonlar, buzdolapları çok güzelmiş. Onlardan da alalım. En son model olsun, takside bağlarız nasıl olsa. Kullanma kılavuzu da ne kadar kalın, şimdi bunu kim okuyacak?

Güzel kardeşim: Batı icadı en son model cihazı aldın, evine koydun. Tüm özelliklerini kullanıyor musun? Bir kamu kuruluşunun Genel Müdürü’ne son model bir araba almışlardı. Araba çalıştığı andan itibaren orasından, burasından sesler geliyordu. Fransızca konuşan kadının ne demek istediğini bir türlü anlayamayan şoför ve Genel Müdür en sonunda arabayı geri verdiler. Meğer kadıncağız ‘Emniyet Kemerinizi Bağlayın’ der, dururmuş.

Bilgisayarı eğlenmek için kullanan benim güzel kardeşim– Ne güzel icat, değil mi şu bilgisayar? Hele oyunlar? Gerçek gibi yapmışlar, oyna oyna doyamıyor insan. Saatlerce oyalan. Fal da bakarsın, kumar da oynarsın, şans-kader-kısmet her şey var. Çocuklar için de çok iyi oldu, değil mi? Şimdi ayakaltında dolaşacak, dersini çalıştın mı çalışmadın mı tartışması yapacaksın. Boş ver, odasında bilgisayarla oyalansın işte, gözünün önünde olsun da.

O da ne? Bir haber:

Bilgisayar oyunundan etkilenen çocuklar otomobil çaldı. İfadelerinde, “Her zaman bilgisayarda oynadığımız bir oyunda araba çalıyor, polisle köşe kapmaca oynuyorduk. Gerçek hayatta da bunu yapmak istedik. Ancak gerçek hayat, oyuna benzemiyormuş” dedikleri öğrenilen çocuklar, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Oyunun kahramanına, “araba çalmak, ceset yok etmek, rakip mafya babasına suikast düzenlemek” gibi çeşitli görevler veriliyor. Oyuncu, ayrıca, “otomobille ezdiği insan başına” para kazanıyor. Allah Allah, sizin çocuk hangi oyunları oynuyor acaba? Biraz da ders çalışsa. Siz en iyisi onu bir kursa yazdırın.

Benim güzel kardeşim: ‘Ağaç yaşken eğilir.’ diye ne güzel söylemiş atalarımız. ‘Ne ekersen, onu biçersin.’ diye bir başkası da var. Saatlerce bilgisayar karşısında, gerçek hayattan uzak, oyun oynayan çocuğunun ruh hali nasıl olur, hiç düşündün mü? O çocuğun dersle, araştırma yapmakla, spor yapmakla ilgisi olabilir mi? Okulda öğrendiğini evde tekrarlamazsa, istediğin kadar kursa gönder, başarılı olabilir mi? Sonra da üzülürsün sınavları kazanamadı, diye. Oyun her zaman daha caziptir. Bunu ona bir ödül olarak versen. Bu dünyaya çocuk doğurmakla bitmiyor ki işin? Madem bu ulvi görevi üstlendin, ilgileneceksin onunla. Ders çalışma, araştırma yapma, okuduğunu anlama sistemini ilk günden verirsen ve bunu bıkmadan usanmadan her gün devam ettirirsen senin çocuğun neler yapar, bak gör. Komşuna da havanı atarsın, ‘Bizim çocuk uçak mühendisliğini kazandı.’ diye. Biraz da ilgilensen, arkadaşlarını sorsan, onu kötü alışkanlıklardan bile koruyabilirsin; hatta sana yeni sevgilisini bile söyleyebilir, hiç şaşmam. O zaman da ‘Biz çocuğumla arkadaş gibiyiz’ dersin. Bunu hissetmekten daha büyük bir mutluluk olabilir mi?

İşte böyle güzel kardeşim. Bu yazı uzar gider böyle, örnekler o kadar çok ki. Eminim sen de düşününce daha güzel fikirler gelecektir aklına. Ama güzel fikir deyince bozuk para yerine buz kalıbı, sahte para, sahte kimlik, sahte içki, sahte diploma yapmaya kalkma.

Her şeyin sahtesini yaparsan hayatın da sahte olur.

Scroll to top
error: