Gelişen Ekonomilerin Domino Etkisi: Ekonomi Rekor Düzeyde Daralabilir

[siteorigin_widget class=”SiteOrigin_Widget_Image_Widget”][/siteorigin_widget]

2015 yılı 3. çeyreğini geride bıraktığımız bu günlerde, gündemde en çok yer alan konular; küresel ekonomide büyümede “rekor” düzeyde daralma beklentisi, FED’in “faiz artışı yapmadığı mı” yoksa “yapamadığı mı” sorusunun cevabı, Çin’in bankacılık sektöründeki reform çalışmalarının büyümeye yansımaları, Euro Bölgesi’nin özellikle Alman otomotiv devi Volkswagen skandalı neticesinde ne derece “iyileşme” sinyali verdiği, ülkemizde ve bölgemizdeki siyasi gelişmelerin, mülteci hareketlerinin ve güvenlik konularının ekonomiye yansımaları, dolar, altın ve petrol fiyatlarındaki hareketler ve bütün bu parametrelerin birbirlerine olan etkileri olarak sıralanabilir.

Ekonomi gündemini etkileyen ve birbirinden farklı gibi görünen saydığımız bu konular, aslında birbirlerini bir veya birkaç noktada mutlaka etkileyen parametrelerdir. Örneğin; küresel büyümede beklenen daralmanın nelerden kaynaklandığını inceleyecek olursak, belki de yukarıda sayılan bütün parametrelerin buna etkisi olduğu görülecektir.  FED faiz artışı kararının beklenmesi sonucu doların aşırı değer kazanması, bunun neticelerinden biri olarak petrol fiyatlarındaki düşüş, Rusya ve Brezilya gibi petrole bağlı ekonomilerde yavaşlama, enflasyon artışı yakalayamayan Euro Bölgesi’nde sanayi verilerinin henüz düzelmemesi, buna ek olarak Almanya’da Volkswagen firmasında yaşanan emisyon skandalının Euro Bölgesi’ne etkileri, Orta Doğu’da yaşanan ekonomik sıkıntı ve gerginlikler neticesinde Türkiye ve Avrupa’ya gerçekleşen büyük göç dalgası, sosyal huzursuzlukların, terörün turizme, işsizliğe etkileri, iç talepteki daralma sonucu Çin’in para birimi Yuan’ı devalüe edilmesi neticesinde Çin mallarında ABD ve bölge ülkelerine karşı rekabetin artırması, ABD istihdam verilerinin beklenen düzeyde gelmemesi… Bu domino etkisi bu şekilde sürer gider. ABD’de önümüzdeki 20 yıl içinde işgücünde yüzde 47 daralma bekleniyor. Bu etki diğer ülkelerde de görülecektir. Yani bölgesel gibi görülse de özellikle büyük ekonomilerin attığı adımlar hem başka büyük ekonomileri hem de dünyanın kalanını oldukça fazla bir şekilde etkiliyor.

Büyümede Yavaşlama Sinyalleri Artıyor

2015 yılı başında küresel büyümeyi yüzde 3,7 olarak tahmin eden Uluslararası Para Fonu (IMF), büyüme rakamlarını revize ederek yüzde 3,1’e kadar düşürdü. Gelişen ekonomilerde ekonomik büyüme oranları, (Çin’deki büyüme yüzde 6,9 ve Hindistan yüzde 7 civarı ancak bunlar hariç tutulduğunda),  ortalama yüzde 2’yi zor buluyor. 2015 başı itibariyle dünyanın Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH) rakamı 74,5 trilyon dolar olarak düşünülmüştü ancak bu rakamın da 2,7 trilyon dolar daha az gerçekleşeceği tahmin ediliyor. Bütün bunlar göz önüne alındığında küresel ekonomide “rekor” düzeyde bir daralma söz konusu olabilir. Çin’deki daralmanın bölge ülkelerine yansıması durumunda ise etkilerinin çok daha kötü olacağı belirtiliyor. Bu kadar büyük bir daralmanın en büyük etkeni olarak ise değeri çok artan Amerikan doları gösteriliyor. Bir yanda gelişen ülke para birimleri karşısında yüzde 17-18 artan bir dolar kuru, diğer tarafta bu artışla nasıl baş edeceğini belirlemeye çalışan ekonomiler.

[siteorigin_widget class=”SiteOrigin_Widget_Image_Widget”][/siteorigin_widget]

Bölgesel Gelişmelerin Küresel Krize Etkileri

2008 yılında başlayan küresel ekonomik krizin ilk etkileri öncelikle ABD’de ve kısmen AB’de yaşanırken yavaş yavaş bu etki daha çok AB’de hissedilmeye başlandı. ABD, parasal genişleme ve faiz artırmama yolları ile ekonomisini düzeltmeye çalıştı ve bunda da bir ölçüde başarılı oldu. Ancak gelinen noktada, piyasaya bu kadar para sürülmesine rağmen, ne konut satışlarında ne de piyasayı canlandıracak tüketim hareketlerinde yeterli başarı sağlanamadı. İşsizlik rakamları da beklentiyi karşılamadı.

Euro Bölgesi, küresel krizi biraz daha geç ama oldukça derin bir şekilde hissetti. İflasın eşiğine gelen Yunanistan, İtalya, İspanya gibi ekonomilerde yaşanan işsizlik oranlarındaki artışlar, kredilerin geri ödenememesi tüm bölgeye yansıdı. Bir de Orta Doğu’da yaşanan siyasi karışıklıklardan, ekonomik koşulların bozulmasından ve güvenlik nedeniyle ülkelerini terk eden insanların, Avrupa’ya göç etmeye başlaması, sosyal karışıklıklara da neden oldu. Irkçı söylemlerin artması, seçimlerde bu eğilimde olan siyasi partilerin başa gelmeleri, bu gelişmelerin sonucu olarak ortaya çıktı. Yani yaşanan sadece ekonomik değil sosyal patlamaları da beraberinde getiren gelişmelerdir. IMF ve AB fonlarında gelen yardımlar da Euro Bölgesinin resesyondan çıkmasına çare olamadı.

Euro Bölgesi, ayrıca krizden çıkmanın formülü olarak ABD’nin uyguladığı parasal genişleme yöntemine başvurdu. Ancak, bu çözüm yolu ile bu bölgede aynı hızda bir iyileşme henüz gerçekleşmedi. Bir de, Almanya’da baş gösteren ve diğer birkaç Avrupa ülkesine ve markaya sıçrayan, emisyon oranlarını yüzde 40 az gösteren bilgisayar programının Volkswagen dizel araçlara uygulanması, otomobil satışlarını durma noktasına getirdi. 2016 modellerde de bu programın tespit edilmesi, krizin büyüyeceğine işaret ediyor. Volkswagen krizi, Almanya’da ekonomi güven endeksinde şimdiden yüzde 10,2’lik bir düşüşe neden oldu. Diğer ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de Volkswagen satış temsilciliği yapan kuruluşların, güven sarsılması nedeniyle, satışlarında düşüş yaşanması bekleniyor. Krizin daha fazla genişlememesi için yetkililerin, firmayı “temize çıkaracak” testleri bir an önce yapması gerekiyor.

Gelişmekte olan ülkelerde yaşanan daralma ise, 2008 küresel krizinin 3. ayağı (ABD ve AB’den sonra) olarak gösteriliyor. Son 5-6 yılından beri “Gelişen Ekonomiler” dediğimiz özellikle Brezilya, Endonezya, Güney Kore, Güney Afrika, Hindistan ve Türkiye gibi ülkeler, büyüme rakamlarına yön veriyordu. “Gelişmiş Ülkeler” merkez bankalarının düşük faizli kredileri, Gelişen Ekonomiler için inşaat yatırımları, madencilik, enerji gibi sektörlerde canlanmayı ve istihdamı sağladı. Ancak FED’in parasal genişleme musluğunu kapatması ve faiz artışı yapacağı sinyalini vermesi üzerine, bu ülkelerden sermaye çıkışı başladı. Küresel yatırımcılar dolara yatırım yapmaya başlayınca, doların değeri çok arttı. Dolarla yatırım yapılan bu ülkelerde geri ödemelerin dolar üzerinden olması ama kazancın ülke paritesi olarak elde edilmesi, aradaki makası iyice açtı. Bu sorun önümüzdeki günlerde daha da hissedilebilir.

[siteorigin_widget class=”SiteOrigin_Widget_Image_Widget”][/siteorigin_widget]

Çin Ekonomisi Yavaşlıyor mu Büyüme Artış Hızı Düşüyor mu?

2008 krizinden sonra Çin mal ticaretinde ABD’yi geride bırakarak en büyük ihracatçı ülke oldu. ABD ve AB en çok ihracat yaptığı ülkeler. Japonya ve Güney Kore’den ise alım yaparak bölge ekonomisinde önemli bir aktör olmayı sürdürüyor. Petrol, bakır ve demir gibi emtiaları gelişmekte olan ülkelerden sağladığı için, Çin ekonomisindeki daralma bu ülkeleri direkt etkiliyor.

Çin’de satılmamış konut potansiyeli tarihinin en yüksek seviyesine gelmiş bulunuyor. Konut fiyatları düşse, bu sefer inşaat şirketlerin borçlarını ödeyememesi ihtimalini yükseltiyor. Bu da istihdamı tehlikeye sokuyor. Ayrıca Çin’in en önemli silahı olan ucuz işgücü, nüfus artış hızının düşmesinden dolayı azalmış durumda. İleride artık eskisi kadar ucuz işgücü olmayabilir. Bunun da maliyet olarak fiyatlara yansıması bekleniyor.

Dünya Bankası son açıkladığı raporda, Çin’in 2015 büyüme rakamlarını yüzde 7,1’den yüzde 6,9’a indirdi. 2016 yılı içinse yüzde 7 olan beklenti yüzde 6,7’ye revize edildi. Çin’de, iç talepteki daralma ve sanayi üretimindeki azalma, sermaye piyasasındaki regülasyonlar, düşük emtia fiyatları, ekonomik büyüme hızında yavaşlamada ön plana çıkan nedenler olarak gösteriliyor. Bunların haricinde, alınan kredilerdeki düşüş ekonominin yavaşlamasına neden oldu. Bu kredilerin düşmesine neden olan şey ise Çin bankacılık sisteminde yapılmaya çalışılan reformlar.  Çin bankacılık sektöründe “kara delik” olarak nitelendirilen gölge bankacılığın varlığı, finansal olarak bölgede ve dünyada söz sahibi olmak isteyen Çin’in kontrol altına alması gereken bir sorun olarak ortaya çıktı. Eğer Çin bu alanda bir reform yapmayı hedefliyorsa öncelikle merdiven altı bankacılık sistemini ele alması gerekiyordu. Bu tarz bankacılık işlemlerinde, normal bankacılık sistemi dışında, kişilerin-kurumların yatırım kredisi kullanmaları, yüksek riske karşın yüksek getiri beklentisi sağlayan farklı uygulamaları söz konusu oluyor. Finansal riski artıran bu aracı kurumlar, aynı zamanda devlet politikalarının etkisini de azaltıyordu.[1] Bankacılık sistemine benzeyen ama bankacılık düzenlemeleri dışı olan bu kurumlar, geleneksel bankacılık sistemi ile bağlantılı ancak genelde bilanço dışı işlemler yapan kuruluşlardır. İşte bu kuruluşların sisteme dahil edilmesi gerektiği ve kredilerin kontrol altına alınması yolunda atılan adımlar, kredilerde daralmaya yol açtı. Ayrıca, dünyanın en büyük 2. Ekonomisi olan Çin’de şu anda batık kredi oranı yüzde 1,5. Yani Çin Merkez Bankası şu an para bassa bile, bankalar bunu piyasaya kredi olarak sürmeden direkt güvence payı olarak ellerinde tutacaklar. Batık kredi oranları 2016’da daha da artabilir. Çin’i ve dolayısıyla Çin’e entegre olan ekonomileri bekleyen yeni tehlikelerden birisi de bu, yani Çin’de kredilerde durma noktasına gidilebilmesi.

Çin, biraz da yöneticilerinin rahatlığından, reformları ertelemelerinden dolayı sorunlarına çözüm bulma konusunda yavaş davranıyor ve şeffaflık konusu da henüz sağlamadı. Bütün bunlar Çin ekonomisini yavaşlatan, güveni azaltan etkenler. Ancak Çin’in milli geliri artmaya devam ediyor, sadece milli gelirinin büyüme hızı son yıllarda azalmış görünüyor. Küresel ticarette azalma ve ticaretin “içeriğinin” değişiyor olması, Çin ekonomisini anlamada bazı hesaplamaları karşılaştırınca daha net ortaya çıkıyor.[2]

FED, Faizi Artırmadı mı Artıramadı mı?

Eylül ayında beklenen FED faiz artışı kararı gerçekleşmeyince beklentiler yılsonuna kadar acaba hangi toplantı sonucu faiz artış kararı alınacak, şeklinde revize edildi. Ancak, küresel ekonomide yaşanan gelişmeler artık bu beklentilerin bu yılsonuna kadar gerçekleşmeyeceği sinyalini veriyor. 2015 yılı sonuna kadar FED’in faiz artışı yapacağını düşünenlerin oranı yüzde 27’ye düşmüş durumda. 2016 Mart ayında bu artışın olacağını bekleyenler bile yüzde 50’yi geçemiyor. Bu durumda FED faizi artırmadı mı yoksa gelişmelerden dolayı artıramadı mı, sorusu akıllara geliyor. Toplantı sonrası yapılan açıklamalar ikinci ihtimali güçlendiriyor. Ancak her şeyi Çin’deki gelişmelere dayandırmak doğru değil. ABD’den son gelen Eylül ayı tarım dışı istihdam oranları beklentilerin altında kalırken işsizlik oranları değişmedi. FED’in ekonominin iyileşmesinde önemli bir gösterge olarak kabul ettiği ve faiz artışının zamanlamasında etkili olacağı düşünülen bu veri düşük gelince, FED faiz artışı ihtimali 2016’ya ertelendi. Bu gelişme de doların değer kaybetmesine neden oldu.

Türkiye Ekonomisinde Küresel Etkiler

Türkiye ekonomisinde büyüme rakamları da küresel gelişmelerden etkilense de istikrarını devam ettiriyor. Dünya Bankası açıkladığı son raporda Türkiye büyüme oranını 2015 yılı için yüzde 3’ten yüzde 3,2’ye yükseltti. 2016 ve 2017 yılları içinse yüzde 3,5’lik büyüme oranı sabit tutuldu. Özellikle azalan dış finansman konusunda yatırımcı güveninin yeniden tesis edilmesi, kırılganlıkların giderilerek büyümeye hız kazandırılması istendi. Bu da ancak siyasi istikrarın sağlanması ve kalıcı yapısal reformlarla söz konusu görünüyor.

[siteorigin_widget class=”SiteOrigin_Widget_Image_Widget”][/siteorigin_widget]

Piyasalardan fon çıkışı, yatırımcıların dolara yönelmesi ve bu nedenle doların yükselişi sonucu kredi faizlerinde Ocak ayından itibaren artış yaşandığı görülüyor. Yılbaşında yüzde 14,13 olan ihtiyaç kredi faiz oranı Ocak-Eylül döneminde en yüksek 17,39’a kadar yükseldi. Bu dönemde konut kredisi faiz oranı yüzde 10,97’den yüzde 14,09’a ve taşıt kredisi faiz oranı yüzde 12,33’ten yüzde 15,68’e çıktı. Yani, daha önceleri 100 bin TL kredi çeken bir vatandaş, 120 ay vade ile bu krediyi geri öderken 63 bin TL faiz öderken, faiz miktarı Eylül ayından itibaren 93 bin TL’ye kadar yükseldi. Bu durumda, tasarrufu olan ve konuta yatırım yapmayı düşünen kişilerden yılın ilk yarısında konut alanlar daha az faiz ödeyecekler. Beklemek, her geçen gün artan/artma potansiyeli olan kredi faizleri nedeniyle riski de beraberinde getiriyor. Ülkemizin, büyüme konusunda iyi bir potansiyeli olmasına rağmen hem içerideki siyasi belirsizlik hem de daralan küresel ekonomi nedeniyle, yatırımları, ithalat, ihracat, sanayi üretimi ve istihdam verileri etkileniyor. Bu kadar küresel ekonomi ile entegre olunan bir ortamda bu gelişmelerden etkilenmemek mümkün gözükmüyor.

[1] Caged Tiger: The Transformation of the Asian Financial System, A REPORT FROM ANZ RESEARCH, ISSUE 5, MARCH 2014 ISSUE 5, MARCH 2014

[2] Detaylı bilgi için: TEPAV, Güven SAK, Bana bu Çin yorumları neden abartılı geliyor?http://www.tepav.org.tr/tr/blog/s/5343/Bana bu Cin yorumlari neden abartili geliyor_

* Bu makale TSE Standard, Ekonomik ve Teknik Dergi Eylül 2015 sayısında yayınlanmıştır.

Scroll to top
error: