Küresel Talepteki Yavaşlama Nakit Akışını ve Kredi Bulmayı Zorlaştırıyor*

Peyman Yüksel

Ekonomist  

Dünyanın en büyük 20 ekonomisinin maliye bakanları, merkez bankası başkanları ve hazine yetkililerini bir araya getiren G20 Zirvesi, bu yıl Arjantin’in başkenti Buenos Aires’te yapıldı. Dünya ekonomisinin yüzde 85’ini oluşturan 20 ülkenin temsilcilerinin yanı sıra Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası ve Ekonomik İş Birliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) gibi önde gelen uluslararası kuruluşların yetkilileri de zirveye katıldı. Zirvede, ABD’nin tetiklediği küresel ticaret ve kur savaşlarının gölgesinde, güçlü, sürdürülebilir ve dengeli büyüme çerçevesi, uluslararası finansal düzenlemeler, kripto paralar, vergi, eşitsizlik ve istihdam gibi konuların yanı sıra küresel ekonomik sistemde artan dijitalleşme ve teknolojik ilerlemelerin mesleklere, çalışma koşullarına ve istihdama etkisi, ülkelerin kalkınmasında ve altyapı yatırımlarında özel sektörün daha fazla sorumluluk üstlenmesi ve gıda için sürdürülebilir gelecek oluşturma başlıklarının öne çıktığı görülüyor. Zirvede IMF başta olmak üzere, uluslararası kurumlar ABD’nin başlattığı ticaret savaşlarının dünya ekonomisine 0,3 ile 0,8 puan arasında negatif büyüme etkisi yaratabileceğine dikkat çektiler.

G20 Zirvesi Sonuç Bildirgesinde; küresel büyümenin gücünü korumasına karşın daha dengesiz hale geldiğini belirtilirken, kısa ve orta vadeli aşağı yönlü risklerin yükseldiğine vurgu yapıldı. Bu riskler; finansal kırılganlıklar, yükselen ticaret ve jeopolitik gerilimler, küresel dengesizlikler, eşitsizlik ve yapısal yavaş büyüme olarak sıralandı. Uluslararası ticaret ve yatırımların büyümenin, verimliliğin, inovasyonun, istihdamın ve kalkınmanın önemli motorları olduğu, riskleri azaltmak için diyaloğun artırılması ve güveninin güçlendirilmesine ihtiyaç olduğu vurgulandı.

Temmuz ayında yapılan ikinci önemli zirve olan BRICS 2018 ise Güney Afrika’nın Johannesburg kentinde yapıldı. Türkiye’nin İslam İş Birliği Teşkilatı Zirve Dönem Başkanlığı göreviyle özel davetli olarak katıldığı ve bu yıl 10’uncusu yapılan zirve, “Afrika’da BRICS: 4. Sanayi Devrimi’nde kapsayıcı büyüme ve refah paylaşımı için iş birliği” temasıyla gerçekleşti. Zirveye BRICS ülkeleri yani Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika ülkeleri yanı sıra, iş ve ekonomi dünyasından üst düzey yetkililer, devlet başkanları katıldı. Zirvede Afrika kıtası başta olmak üzere dünya genelinde enerji, üretim, teknoloji, finans ve madencilik konuları ele alındı. Dünya nüfusunun yüzde 40’ından ve küresel ekonominin yüzde 20’sinden fazlasını oluşturan BRICS ülkelerinin 2017 yılı toplam dış ticaret hacmi, 5,9 trilyon dolar olarak gerçekleşti.

BRICS Zirvesinin Sonuç Bildirgesinde; Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) kuralları çerçevesinde şeffaf ve çok taraflı ticaret sisteminin desteklenmesi ve Ortadoğu ve Kuzey Afrika başta olmak üzere dünyanın farklı bölgelerinde devam eden çatışmaların sonlandırılması çağrısında bulunuldu. BRICS Enerji Bakanlarının, BRICS Enerji Araştırma İş Birliği Platformu’nun kurulması yönünde anlaşmaya vardığı zirvede, su sorunu ve tarım gibi birçok alanda iş birliğine yönelik adımlar atıldığı, BRICS’in yalnız ekonomik bir aktör değil aynı zamanda BRICS’i oluşturan beş ülkenin, küresel politikada da önemli aktörler olduğuna dikkat çekildi.

ABD ve Avrupa Birliği ile ilişkilerinde zor bir dönemden geçen Türkiye için BRICS gibi yeni ittifakların alternatif olarak değerlendirilebileceği konuşuluyor. Kısa vadede olumlu gibi görünen bu alternatiflerin Türkiye için uzun vadede ABD ve AB’nin yerini alamayacağı çünkü bu gibi topluluklarda yapısal örgütlenme amacının olmadığı uzmanlarca vurgulanıyor. Ancak küresel mimaride önemli aktör olmaya aday bu ülkelerle, dengeleri gözeterek, her türlü iş birliğinin geliştirilmesi de ülkemiz açısından önem arz ediyor.

Dünya genelindeki orta ölçekli şirketlerin yüzde 60’ı geçen yıla göre bu yıl daha iyimser ve yılı büyüme ile kapatmayı öngörüyor. Yeni teknolojilerin uygulamaya konarak ulaşılması planlanan bu hedefler, nitelikli yetenek istihdamını canlandıracaktır. Buna karşılık yöneticilerin, küresel talepteki yavaşlama neticesinde nakit akışı ve kredi bulma sıkıntısının uzun vadede kayda değer risk oluşturabileceği konusunda endişeleri de mevcut.

ABD’nin İran Politikası ve Yaptırımları

ABD’li yetkililerin ülkemizi temmuz ayında ziyaret ederek İran’a karşı uygulayacakları yaptırımlarla ilgili olarak bizi ikaz etmeleri, ABD ve Türkiye arasındaki ilişkilerde yeni bir gerginliğe yol açtı. ABD’nin terörizmin finansmanıyla mücadeleden sorumlu Hazine Bakan Yardımcısı Marshall Billingslea, TOBB’da şirket temsilcileri ile bir araya geldi. Şahsen katıldığım ABD İran Politikası ve İran Yaptırımları Çalışma Yemeğinde, İran’ın TC’nin “müttefiki” değil “komşusu” olduğu, dünyada terörü en çok destekleyen bir numaralı ülkenin İran olduğu, ABD’nin buna artık müsaade etmeyeceği belirtildi.

Ağustos başında ve Kasım ayında devreye yürürlüğe girecek olan yaptırımlar iki aşamadan oluşuyor. Ağustos ayında devreye girecek ilk yaptırımda, İran yönetiminin ABD doları temin etmesi yasaklanacak, İran’ın altın ve diğer değerli metallerle ticaret yapması ayrıca alüminyum, çelik, kömür ve grafit ticareti ile İran’ın otomotiv sektörü üzerine yaptırımlar getirilmesi söz konusu. 1.Aşamanın firmaların hemen hissedeceği tarzda olmayacağını, Kasım ayındakilerin daha ciddi olacağını, Kasım’da İran’ın gemicilik sektörü, petrol ihracatı, İran Merkez Bankası ve genel anlamda İran’ın enerji sektörü üzerindeki yaptırımların yeniden uygulanacağı, bu alanlarda İran’la iş yapan firmaların belirtilen tarihlere kadar (180 gün süre tanınacakmış) iş sözleşmelerini sona erdirmeleri için gereken adımları atması çağrısında bulunuldu. Verilen mesaj oldukça netti: İran ile bu kategorilerde ticaret yaparsanız ABD ile yapamazsınız.

Türkiye Ekonomisinde Yeni Dönem Uygulamaları Başladı

Türkiye ekonomisi, seçim belirsizliğinin ortadan kalkmasıyla yeni yönetim modeli ile yeni bir döneme girdi. Yeni sistemde ekonomi yönetiminde 3 bakanlık, 3 ofis, 7 kurul, komisyon ve konsey, cumhurbaşkanlığına bağlı olarak görev yapacak. Ekonomi alanındaki 6 olan bakanlık sayısının yeni yönetim siteminde Hazine ve Maliye, Sanayi ve Teknoloji ile Ticaret bakanlıkları olarak 3 bölümde toplanması ve yeni kurulan Ekonomi Politikaları Kurulu ile gündemde acil olarak uygulanması gerekenler yürürlüğe konacak. Bunlar arasında faizlerle mücadele ve para politikası, enflasyonla mücadele, büyüme hızında meydana gelebilecek daralma neticesinde işsizlik oranlarının dikkatle takip edilmesi gibi konular yer alıyor. Artan döviz kurlarına karşılık cari açığı dengeleme, yeni dış finans kaynaklarının ve yabancı yatırımcıların bulunması yeni yönetimin gündemini belirliyor.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), temmuz ayı enflasyon rakamlarını açıkladı. Temmuz ayı enflasyonu piyasa beklentisi olan yüzde 1’in altında olarak yüzde 0,55 gerçekleşti ve yüzde 15,85 oldu; on iki aylık ortalamalara göre ise yüzde 12 artış meydana geldi. TÜFE’de, bir önceki yılın aynı ayına göre ev eşyası yüzde 20,32, gıda ve alkolsüz içecekler yüzde 19,40, lokanta ve oteller yüzde 13,86 ile artışın yüksek olduğu ana harcama grupları olarak dikkat çekti.

Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı İsmail Gülle ile bakanlıkta temmuz ayı geçici ihracat rakamlarını açıkladı. Temmuz ayında ihracat, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 11,8 artarak 14 milyar 106 milyon dolar oldu. Bu sayede 2018 yılı temmuz ayı, bugüne kadar en çok ihracat gerçekleştirilen temmuz ayı olarak kayıtlara geçti. En çok ihracat gerçekleştirdiğimiz ilk beş ülke Almanya, İngiltere, ABD, İtalya ve Irak oldu. İhracat artışında dikkat çeken ülkelerde ise; Umman’a ihracatımızın 4 katına, Libya’ya 3 katına, Kolombiya, Güney Kore ve Hindistan’a ihracatımızın ise 2,5 katına çıktığı görülüyor. Ülke gruplarında da AB’nin her zaman olduğu gibi önde olduğu gözlemleniyor.

Kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s yayınladığı raporda, Türkiye’nin büyüme tahminini bu yıl için yüzde 4’ten yüzde 2,5’e, gelecek yıl için ise yüzde 3,5’ten yüzde 2’ye, aşağı yönlü revize etti. OECD de ‘Ekonomik Görünüm’ raporunda, büyüme tahminini yüzde 5,3’ten yüzde 5,1’e çekti.  Uluslararası Para Fonu (IMF) ise, Türkiye’nin 2018 yılı büyüme beklentisini yüzde 4,4’ten yüzde 4,2’ye düşürdü. Yazımızın başlığına dönecek olursak küresel talepteki yavaşlama, bizim gibi gelişmekte olan ülkelerden nakit çıkışını hızlandıracak bir etkendir. Ve artan dolar kuru da ucuz maliyetli kredi bulmayı zorlaştırıyor. Her ne kadar finans çevrelerinde küresel ekonomide, politik ve ticari risklerin yükselmesine rağmen halen küresel ekonominin gücünü koruduğu konuşulsa da önümüzdeki dönemde büyümede bir yavaşlama olabilir. Küresel ekonominin bu yıl yüzde 3,3 gelecek yıl ise yüzde 3,2 civarında büyümesi öngörülüyor.  2017’yi de 2018’in ilk çeyreğini de yüzde 7,4 gibi oldukça yüksek bir büyüme oranı ile tamamlayan ülkemizde ikinci dönem büyüme rakamlarında benzer şekilde biraz yavaşlama görülebilir.

Türkiye’nin konumu itibariyle jeopolitik riskleri nedeniyle yaşadığı zorluklar, özellikle ABD’nin İran politikası, yaptırım uygulama kararları, doların dünya genelindeki para birimlerinde olduğu gibi TL karşısında da artışı, petrol fiyatlarının artması ve dolayısı ile enerji maliyetlerinin yükselmesi gibi başlıklar, Türkiye ekonomisinde önümüzdeki dönemde takip edilmesi gereken konular arasında gündemimizde yerini alıyor.

*Bu makale TSE Standard, Ekonomik ve Teknik Dergisi Temmuz 2018 sayısında yayınlanmıştır.

Scroll to top
error: