Peyman YÜKSEL
EkoAvrasya Yönetim Kurulu Üyesi
2015’in ikinci çeyreği biterken dünya ekonomisinde dalgalanmalar devam ediyor. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Merkez Bankası (FED) faiz artırımı, ABD dolarındaki hareketlilik, gelişmekte olan ülkelerin borçlanma maliyetindeki artış, Avrupa Birliği (AB) ekonomisinde toparlanma sinyalleri, büyüme beklentilerinde aşağı yönde revizyonlar, petrol fiyatları, Türkiye’de seçim ekonomisinden kaynaklanan belirsizliğin düzeltilmesi yönündeki beklentiler ve mecliste yeni dönem takip ettiğimiz konular arasında yerini alıyor.
FED’in Faiz Artışı Kararı ve Dünya Bankası Raporu
FED faiz artırımı yapacağını belirtiyor ancak bu artışın zamanı konusunda belirsizlik yaşanıyordu. Bu beklenti, doların evine geri dönmesini ve değer kazanması sonucunu getirdi. Birçok yatırımcı dolara yatırım yapınca, Euro’dan çıkışlar hızlandı. Beklentiler faiz artışının Eylül ayında olması yönündeydi. Bu ihtimalin güçlendiği süreçte ABD’nin henüz yüzde 2 enflasyon rakamlarına ulaşmayarak yüzde 1,7’de kaldığı görülüyor. Bunun yanı sıra Dünya Bankası, faiz artışının 2016 yılına ertelenmesi konusunu gündeme taşıdı. FED’nın faiz artışı “Gelişmiş” ve “Gelişmekte Olan” ülkelerde, ekonominin yönünü değiştirecek bir etken olarak çok yakından takip ediliyor. Bu yönde yapılan çalışmalardan birisi olan ve altı ayda bir hazırlanan Dünya Bankası “Küresel Ekonomik Beklentiler Raporu” geçtiğimiz günlerde açıklandı. Dünya Bankası yetkilileri, “Gelişmekte Olan” ülkelerde tarım, enerji, ulaşım, altyapı ve diğer önemli hizmet sektörlerindeki eksiklikler yüzünden zor bir döneme girileceğini açıkladılar. Faiz artışının bu ülkelerdeki ekonomik koşulları daha da zorlaştıracağı, “Küresel Büyüme” rakamlarının 2015 yılı için yüzde 3’ten 2,8’e revize edildiği açıklandı. “Gelişmekte Olan” ülkelerde büyüme oranı 2015 için yüzde 4,8’den 4,4’e, 2016’da 5,3’den 5,2’e revize edildi. Buna karşın “Yüksek gelirli” ülkelerin[1] 2015 yılında yüzde 2 ve gelecek iki yılda sırasıyla yüzde 2,4 ve yüzde 2,2 olarak büyümesi bekleniyor.
Raporda 2015’in Türkiye’nin de içinde bulunduğu ülkeler için zorlu geçecek bir yıl olduğu, bu nedenle de uzun sürebilecek bir yavaşlamaya girildiği belirtildi. Bu gelişmeler, yani FED’in faiz artışını erteleyebileceği sinyalleri ve büyüme rakamlarında aşağı yönlü revizyonlar, altını yine en güvenli yatırım aracı yaptı ve değerini artırdı.
Dünya 2. Çeyreği Nasıl Tamamlıyor
Rus ekonomisinde yılın ilk 5 ayında yüzde 3,2’lik daralma olduğu gözlemlendi. Düşen petrol fiyatları ve Ukrayna krizi nedeniyle Rusya’ya uygulanan yaptırımların etkisinin 2. ve 3. çeyrekte daha da artması bekleniyor.
Buna karşılık, Rusya’ya uygulanan yaptırımların AB’ye pahalıya patladığı, orta vadede 100 milyar Euro’luk bir kaybın yaşanacağı, en çok zararın ise İtalya, İspanya ve Hollanda’da olduğu belirtiliyor. Bu durumun Çin’e avantaj sağladığı görülüyor. Rusya ve Çin’in 400 milyar dolarlık doğalgaz anlaşmasında ABD dolarını devreden çıkararak ruble ve yuan üzerinden alışveriş yapabileceğini açıklandı.
Ancak Çin ekonomisinde yaşanan büyüme rakamlarının hız kesmesi dünya ekonomisini etkileyebilir. Uluslararası Para Fonu (IMF) yetkililerinin açıklamalarına göre, Çin’de yüzde 1’lik büyüme düşüşü dünya ekonomisinde yüzde 0,5’lik bir etki yaratabilir. Zaten beklentiler de bu yönde. 2015’de Çin’in yüzde 7’lik büyüme rakamının altına düşerek 6,8, 2016’ da ise 6,3 büyümesi öngörülüyor. Bu durumda Hindistan önümüzdeki yıl, eğer beklentiler gerçekleşirse yüzde 6,5 büyüyerek Çin’in önüne geçmiş olacak.
Japonya ekonomisine gelince, işler orada da pek parlak ilerlemiyor. Enflasyonun artmaması ve tüketici harcamalarının beklenenden yavaş ilerlemesi, şirketlerin stoklarını eritmiyor ve bu durum yılın 2. çeyreğinde ekonominin yavaşlayacağı sinyallerini veriyor.
“Şimdi ve Sonrası, Afrika’nın Geleceğini Yeniden Tahayyül Etmek” temasıyla bu yıl 25’incisi gerçekleştirilen Dünya Ekonomi Forumu Afrika 2015, Cape Town’da Haziran ayı başlarında gerçekleştirildi. Forum’da Afrika kıtasına finansal girdi sağlamanın, ticareti desteklemenin, yönetimde şeffaflığın, kalkınmanın ve girişimciliğin teşvik edilmesinin, tarımda genç nüfusun çalışmasını sağlamanın önemine dikkat çekildi.
Türkiye ve Brezilya’dan çıkarak dünya üzerindeki şirketlerinden de toplamda 25 bin çalışanını işten çıkaracağını duyuran İngiliz bankacılık devi HSBC Bankası’nın yetkilileri, satış işlemleri için üç banka ile görüştüklerini ancak henüz hiç birisi ile anlaşmaya varılmadığını açıkladılar. Bu arada, Brezilya’nın en zengin ismi Jorge Paulo Lemann’ın Türkiye’nin önemli rakı üreticilerinden Mey İçki’nin sahibi olan İngiliz içki devi Diageo’yu almaya hazırlandığına dair bazı haberler basında yer aldı. Daha önce Burger King ve HJ Heinz’ı satın alan Lemann’ın 3G fonunun Kraft’i alım süreci sürüyor.
Euro Bölgesi ve AB Ekonomisi
Euro Bölgesi’nde, “Parasal Genişleme” uygulamasına geçiş büyüme rakamlarına yansırken, düşen enflasyon oranları sıkıntıya yol açıyor. Bu yıl yüzde 1,5 oranında büyümesi beklenen Euro Bölgesi ekonomisi için 2016 rakamları yüzde 2 olarak tahmin ediliyor. 2015 yılının başlarında yüzde – 0,6 olarak gerçekleşen enflasyon geçtiğimiz Mayıs ayı için yüzde 0,3 olarak açıklandı ancak Euro’daki düşüş devam ettiği sürece bu rakamlarda artışın olması zor görünüyor.
AB ekonomisinde toparlanmayı “ılımlı” olarak değerlendiren Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Mario Draghi, enflasyonun yılsonuna doğru yükselmeden önce bu seviyelerde kalabileceğini belirtiyor.
Geçtiğimiz aylarda Yunanistan’ın Euro Bölgesi’nden ayrılması gündeme geldiğinde “Grexit” kavramı ortaya çıkmıştı. Son günlerde ise İngiltere’nin AB’den ayrılma ihtimali “Brexit” tanımlaması ile konuşulmaya başlandı. Yunanistan’ın Haziran ayı sonunda ödemesi gereken yüksek miktardaki borcunu ödeyememesi durumunda temerrütte düşmesi kaçınılmaz görülüyor. İngiltere Başbakanı David Cameron, İngiltere’nin AB üyeliğini 2017 yılında referanduma götürmeyi planlıyor. İngiltere’de 2014 yılında yüzde 7,2 olan işsizlik seviyesinin bu yıl 5,5’e gerilemesi Sterlin’de artışa neden olabileceği beklenirken, Yunanistan’ın Euro Bölgesi’nden, İngiltere’nin ise AB’den çıkma ihtimali işadamları tarafından büyük ölçüde olumsuz karşılanıyor. Avrupa’da yatırımcıları huzursuz eden bu iki gelişme yakından takip ediliyor.
Türkiye’de Seçim Ekonomisinden Gerçek Gündeme Geçiş
Türk ekonomisinde bir ilk yaşandı ve Çinliler Tekstil Bank’ın yüzde 75,5’lik hissesini satın alarak ülkeye giriş yaptılar. Industrial and Commercial Bank of China’nın (ICBC) 43 ülkede faaliyette bulunuyor ve 3,3 trilyon dolar bilançosu ile dünyanın en büyüğü olarak nitelendiriliyor. Yönetimini yenileyen Çinli yetkililer Tekstil Bank’ın adının da ICBC olarak değiştirileceğini açıkladılar.
Türkiye ekonomisi aylar öncesinden 7 Haziran 2015 milletvekili seçimlerine odaklanmıştı. Seçim sonuçları, hiçbir siyasi partiye tek başına iktidar olma imkanını vermiyor. Bu durumun ekonomiye yansıması, ilk etapta belirsizlik olarak gözükse de, Dolar ve Euro’daki yükseliş, borsadaki düşüş yerini kısa sürede toparlanmaya bıraktı. Bundan sonraki süreçte yapılması gerekenler şöyle sıralanabilir:
- Seçimlerden kaynaklanan belirsizlik bir an önce ortadan kaldırılarak hükümet kurulmalı ve yatırımcıya güven ortamı sağlanmalıdır.
- Kalıcı Yapısal Reformlara ağırlık verilmelidir. Bunlar, iç tasarrufların artırılması, üretimin ithalata dayalı değil yerli girdilerle yapılması, adil vergilendirme sisteminin yapılandırılması ve enerjinin cari açıkta yarattığı büyük etkinin azalması ile cari açığın düşürülmesi gibi reformlardır.
- FED’in faiz artışına hazırlıklı olunmalıdır.
- Genç işsizliğine çözüm bulunması için hızlı adımlar atılmalıdır.
- Dünyada gıda fiyatları 4-5 yıldır düşerken Türkiye’deki artışın önüne geçilmeli, aracı sayısı azaltılarak “üreticiden tüketiciye” zinciri oluşturulmalıdır.
- Turizm sektöründe yaşanan çift haneli düşüşler için bir an önce önlem alınmalıdır.
Yabancı sermaye girişinin son 15 yıldaki artışına oranla (1950-2002 arası 15,1 milyar dolardan, 2003-2014 arası 148,2 milyar dolara artmış), büyüme hızında aynı oranda artışın olmayışı (1950-2002 arası ortalama büyüme hızı yüzde 5 iken 2002-2014 arası 4,7’de kalmış ve düşmeye başlamış) dikkat çekicidir. Bu sonuçlar gelen paranın doğru ihtiyaç noktalarına yönlendirilmesinde eksiklik olduğunu gösteriyor. Bunların haricinde, geçen ayki yazımızda bahsettiğimiz “Girişimci Üniversite” modeli ile teknoloji tabanlı büyümeye yönelmekte fayda vardır. Toplumsal huzurun temini ve istikrarın sağlanması için de adaletli gelir dağılımına yönelik çalışmalar yapılmalıdır. Büyüme odaklı, işsizliğe çözüm sağlayan ve uzun vadeli yatırımların teşvik edildiği, kalıcı yapısal reformların yapıldığı istikrarlı bir ekonomi modeli Türkiye’yi her anlamda ileri taşıyacaktır.
[1] Ülkelerin gelişmişlik düzeyi ekonomik olarak “Kişi Başına Düşen Milli Gelire” göre belirlenmiştir. Dünya Bankası’nın 2015 yılı sınıflandırmasına göre, 2013 yılında kişi başına düşen geliri bin 45 dolar ve altında olan ülkeler “Düşük Gelirli”, bin 45 dolar ile 12 bin 746 dolar arasında olan ülkeler “Orta Gelirli”, 12 bin 746 dolar ve üzerinde olan ülkeler ise “Yüksek Gelirli” olarak sınıflandırılmaktadır.
* Bu makale TSE Standard, Ekonomik ve Teknik dergi Haziran 2015 sayısında yayınlanmıştır.
