2015 yılının neredeyse tamamı Amerikan Merkez Bankasının (FED) faiz artırımı kararını beklemekle geçerken Ağustos’ta Çin borsasında yaşanan büyük değer kaybı deprem etkisi yarattı. Bir yandan FED faiz artışı kararı belirsizliği diğer yandan Çin’de yaşanan gelişmeler doğrultusunda küresel ekonomi, yılın 3. çeyreğini oldukça sıkıntılı geçiriyor. Euro Bölgesi’nde Yunanistan krizi “şimdilik” ertelenmiş görünse de, Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkelerde büyüme sancısı halen devam ediyor.
Yaşanan gelişmelere göre petrol fiyatlarındaki düşüşler, yatırımcıların güvenli liman arayışları, altına ve Euro’ya yöneliş, Dolar ve Euro’daki dalgalanmalar, bölgemizdeki siyasi gelişmeler, mültecilerin yarattığı sorunlar, gelişmelerin ülkemize yansımaları takip ettiğimiz konular arasında yerini alıyor.
Küresel İki Aktör Ekonominin Yönünü Belirliyor: ABD-Çin
Her yıl Ağustos ayı sonlarında dünyanın gelişmiş ülkeleri merkez bankaları yöneticileri Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ev sahipliğinde toplanıyor. Bu yıl toplantıdan FED faiz artışı kararı ile ilgili ipucu bekleyenler, merkez bankası başkanlarının Çin’de yaşanan gelişmeler nedeniyle görüş ayrılığı yaşadığını gördü. “Ilımlı bir faiz artışı” önerenler de vardı, artırım için yeterli alt yapının oluşmadığını öne sürenler de. 2015 yılı içinde FED faiz artışı beklentisi her ne kadar artsa ve Eylül ayı içinde olması beklense de ABD, enflasyon hedefi olan yüzde 2’lik orana henüz ulaşamadığı için, bu ihtimal gittikçe zayıflıyor. Çünkü Çin’de sanayide yaşanan daralma, büyüme rakamlarını negatif yönde etkileyince Çin’le ticaret yapan ülkelerin ekonomileri de etkilendi. Petrol fiyatlarındaki düşüş, emtia fiyatlarını da düşürüyor ve bu da ABD’de enflasyonda beklenen artışın olmasını engelliyor. Bu gelişmeler doğrultusunda, FED’in henüz çok etkili bir faiz artışı yapacağı beklentisi oldukça düşmüş görünüyor. Beklentiler; FED faiz artırımının Eylül’de olsa bile çok düşük miktarda olacağı, yılsonuna öteleneceği ve hatta etkili artışın 2016 yılına kayacağı yönünde. Buna karşın ABD halkı dayanıklı tüketim mallarına (taşıt araçları, beyaz eşya, savunma sanayi ürünleri, elektronik ürünler, makineler) beklenenden daha fazla ilgi gösterince bunun siparişlere yansıması sözkonusu. ABD’de işsizlik oranı yüzde 5,3’e düşerek 2008’den bu yana en düşük seviyeye ulaştı. Ancak Çin’de yaşanan gelişmeler bütün dengeleri alt üst etti ve ucuzlayan Çin malları ABD enflasyonunu azaltacak bir etken olarak ortaya çıktı. Bu nedenle ABD ekonomisi henüz kuvvetli sinyaller vermiyor.
Piyasalar için neredeyse hayati öneme sahip olan FED faiz artışı doların hareketini belirliyor. Dolar, bilindiği üzere dünyanın rezerv parasıdır. Rezervlerin, dış ticaretin ve dünyada verilen kredilerin büyük bir kısmı dolar üzerindendir. Amerikan para birimi, faiz artışı nedeniyle yönünü değiştirecek olursa bu durum oldukça geniş bir etki yaratır. FED faiz artışı kararı Eylül ayı içinde gelirse ülkemiz için de, TL’de değer kaybı ve borçlanma maliyetinde yükselmeye neden olacağından, sıkıntı yaratabilir. Şöyle ki; Türkiye ekonomisi kırılgan yapısını sürdürüyor. Çünkü ülkemiz küresel piyasalara oldukça entegre olduğundan, gelişmelerden etkilenmemesi mümkün değil. Bu nedenle, bir an önce siyasi anlamda belirsizlik ortamından çıkılması ve yapısal reformların uygulamaya konması gerekiyor. Küresel ekonomideki yavaşlama, FED’in faiz kararında erteleme sinyalleri yatırımcıları güvenli liman altına yöneltince, altına yatırım yapan Türk halkı yüzde 20 oranında kâr sağladı. Buna karşın ABD’de altına olan talep azalıyor ve fiyatı düşüyor.
Küresel büyümenin yüzde 38’ini oluşturan Çin ekonomisi, Ağustos’un ikinci yarısında tüm dünya ekonomilerini sarsacak şekilde büyük bir düşüş yaşadı. Etkisi sadece Asya Bölgesi’nde değil birçok ekonomide hissedilen krizin sebebi olarak, Çin’in büyümesinin ihracat temelli olması gösteriliyor. Küresel ekonomideki daralma, özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki talebin ve yatırımların azalmasına neden olduğu için, Çin ihracatında ciddi düşüşler yaşandı. Üstüne bir de Çin hükümeti Yuan’ı devalüe edince yeni bir “kur savaşları” yaşanacak endişesi ortaya çıktı.
Çin’in Çarpan Etkisi
Çin ekonomisi dünyanın en büyük 2. ekonomisi. İç ve dış talepte yaşanan azalma nedeniyle ülke ekonomisi Ağustos ayında 6,5 yılın en sert daralmasını yaşadı, fabrika aktiviteleri yavaşladı ve işten çıkartmalar arttı. Çin’in başlıca ticari ortakları ABD, AB ve Japonya’da talebin yavaşlaması nedeniyle Çin’in yaptığı ihracat oranı yüzde 8,3 düşüş yaşadı.
Bu düşüşün etkisini azaltmak için Ağustos ayının 2. yarısında Yuan’da devalüasyon yapan Çin hükümetinin amacı, dış ticareti artırmaktı. Ancak ay sonuna doğru Şangay Borsası yüzde 9’a yakın düşüş yaşayınca, peşinden Japonya ve diğer Asya borsalarını sürükledi. Çin’in çarpan etkisi ABD’yi de etkiledi ve ABD Borsaları son 4 yılın en kötü haftasını geçirdi. Avrupa Borsaları ise eriyerek son 6 yılın en kötü performansını yaşadı. Çin’den gelen haberler, petrol fiyatlarını 2009’dan beri görülen en düşük seviyeye getirdi. Brent Tipi petrol 43 dolara kadar indi. Ancak ay sonunda, Çin hükümeti faiz indirimi ve teşvik haberleri ile olumlu sinyaller vermeye başlayınca ham petrol fiyatları varil başına 48 dolara fırlayarak Rus Rublesi’nde değer artışına neden oldu. Rusya için hayati gösterge olan Brent Tipi petrol fiyatlarının yükselmesi Ruslar için umut ışığı oldu. Piyasalar bu kadar dalgalı seyrederken FED’in faiz artışı yapması riskli görüldüğünden, yatırımcılar Euro’ya ve güvenli liman altına yöneldi.
Çin’de yaşanan sıkıntı Orta Asya ülkelerine de yansıyor. Büyüme problemleri yaşayan ülkeler daha rekabetçi davranıyor ve fiyatlarını düşürüyor. Orta Asya ülkeleri Türkiye için çok önemli pazarlar (Türkmenistan’da inşaat sektörü gibi). 2014 yılı Türkiye-Çin ticaretine bakacak olursak 24.9 milyar dolar ithalat, 2.8 milyar dolar ihracat yaptığımız görülüyor. Yani Çin’le ticaretimizde 22 milyar dolara yakın bir dış ticaret açığımız var. Türkiye bu açığı azaltmaya çalışırken Çin kendi parasını devalüe etti, 5 kez faiz indirimine gitti. Ancak krizi engelleyemedi. Kur savaşları yeniden gündeme mi geliyor, sorusu akıllara geldi. Dolayısıyla Çin’le dış ticaret açığımız azalmak bir yana daha da arttı. Çin’de yaşanan ekonomik krizin “Küresel Krize” yol açması kötü bir senaryo olsa da ihtimaller arasında yer alıyor. Yıllık yüzde 7 büyümesi öngörülen Çin’in büyüme rakamlarının aşağı yönde yeniden revize edilmesi demek, dünyayı da büyüme konusunda aşağı yönde peşinden sürükleyeceği anlamına geliyor. Çin yüzde 7 büyüse bile, Çin ekonomisi son 25 yılın en düşük büyüme hızını gerçekleştirecek. Bu da sadece ülkemizi değil küresel ekonomiyi etkileyecek bir durum olarak ortaya çıkıyor. Bu nedenle hem ABD hem de Çin ekonomisindeki gelişmeler dünya tarafından dikkatle izleniyor.
Euro Bölgesi Parasal Genişleme Programı Devam Ederken Avrupa Ekonomisi
Euro Bölgesinin 2015 Mart ayında başlattığı Parasal Genişleme yani Avrupa Merkez Bankasının (ECB) bankalardan devlet tahvili alarak piyasayı canlandırma çalışmaları devam ediyor. Mart ayından itibaren alınan tahvil tutarının Ağustos ayı sonu itibariyle 280 milyar Euro’ya ulaştığı belirtiliyor.
Buna karşın Çin borsasında Ağustos’un özellikle ikinci yarısında yaşanan yüzde 11’lik ve ardından yüzde 6’lık düşüş nedeniyle, Euro Bölgesi en büyük 300 şirketindeki bir günlük değer kaybı 400 milyar Euro’ya ulaştı. Hâlbuki aybaşında özellikle Almanya’da sanayi ve hizmet sektörlerindeki artış haberleri, ekonomide olumlu sinyaller olarak yorumlanmıştı. Euro Bölgesinin istihdam ve ekonomik büyüme anlamında, her ne kadar direnç olsa da, son 4 yılın en verimli dönemini yaşadığı düşünülüyordu.
AB’nin en sıkıntılı üyelerinden Yunanistan’da iktidar partisi SYRIZA içinde çıkan anlaşmazlıklar ülkeyi erken seçime götürüyor. SYRIZA lideri Aleksis Çipras başkanlığındaki koalisyon hükümeti istifa etti. Geçtiğimiz aylarda yazdığımız üzere AB, ECB ve Uluslararası Para Fonu’ndan (IMF) oluşan Troyka ile imzalanan, Yunanistan’ı kurtarma amacıyla düzenlenen yeni kredi paketinin “ağır koşulları” nedeniyle yaşanan sorunlar, anlaşmazlığa neden olarak gösteriliyor.
AB üyeliği zaman zaman gündeme gelen ancak Almanya Başbakanı Angela Merkel tarafından ifade edildiği üzere “öngörülen koşulları henüz yerine getiremeyen” Ukrayna da ekonomik krizle mücadele ediyor. Ülkede uzun zamandır Rusya yanlısı ayrılıkçılar nedeniyle ortaya çıkan iç çatışmalardan dolayı ekonomik sıkıntı yaşanıyor. İflas söylentilerine karşın Batılı alacaklılarıyla anlaşma zemini yakalamaya çalışan Ukrayna Hükümeti, 3,8 milyar dolar borcunu sildirme ve geri kalan 15 milyar dolar borcunu ise 2019-2027 yılları arasında ödeme konusunda erteleme sözü aldı. Rusya ise Ukrayna’nın borçlarını silmeyi reddediyor.
Dünya genelinde ekonomide yaşanan sıkıntılara karşın, Euro Bölgesi’ndeki büyüme sinyalleri, Yunanistan krizinin bir ölçüde çözülmüş görünmesi ve FED faiz artışının ertelenme ihtimali yatırımcıları güvenli liman olarak Euro’ya yöneltmişti. Ağustos ayı içerisinde yaklaşık yüzde 12 artarak 3,5 TL sınırına gelen Euro aralıksız olarak 5 hafta değer kazandı. Yine de Euro’nun uzun soluklu hatta kalıcı bir güven sağlayabilmesi için AB’nin ispat etmesi gereken birçok konu var. İspanya ve İtalya’nın orta ve uzun vadede borçlarını ödeme konusunda henüz bir netlik oluşmadı. Ayrıca göçmen problemi Avrupa için potansiyeli oldukça büyük bir risk oluşturuyor.
Göçmen Problemi Her Geçen Gün Artıyor
Orta Doğu ve Afrika’da yaşanan iç savaşlar, çatışmalar, terör tehdidi ve yoksulluk binlerce insanı göçe zorluyor. Uzun zamandır devam eden bu göçler beraberinde ölümleri de getiriyor. Geçtiğimiz haftalarda, Avrupa’nın ortasında Avusturya’da bir kamyon kasası içinde Suriyeli 71 mültecinin cesetlerinin bulunması, deniz yoluyla Türkiye ve Yunanistan üzerinden Avrupa’ya göç etmeye çalışan birçok kişinin boğularak ölümü, yaşanan dramı gözler önüne seriyor.
Göçmen akınına karşı Macaristan’dan Avusturya’ya giden tren hattında ve karayolunda önlemler alırken hatta Macaristan’ın Sırbistan sınırına 175 km’lik duvar inşa etmesi gündeme gelirken Türkiye bu konuda en çok mağduriyet yaşayan ülkelerin başında geliyor. Suriye ve Kuzey Irak’tan ülkemize gelen göçmenlerin sayısı 2 milyonu geçmiş durumda. Türkiye’de 10 ilde kurulan 23 barınma merkezinde Suriyeli göçmenler için yapılan harcamaların ise 5 milyar doları geçtiği yetkililerce belirtiliyor. AB dönem başkanı Lüksemburg Avrupa’nın şimdiye kadar görülmemiş bir göçmen akını ile karşı karşıya olduğuna dikkat çekerken, Almanya Başbakanı Merkel Türkiye’nin mülteciler için çok şey yaptığını ve yükünün hafifletilmesi gerektiğini söylüyor.
Avrupa bir yandan da iç savaş yaşayan Libya’dan deniz yoluyla özellikle İtalya’ya kaçmaya çalışan göçmenlere mücadele ediyor. Tehlikeli yolculukları göze alan yüzlerce kişi, istiap haddini aşan teknelerle bir umuda tutunup Akdeniz’i aşarak Avrupa’ya geçmeyi başarıyor. Bazıları bu tehlikeli yolculuğu tamamlayamazken karşı kıyıya ulaşanlar sığınma talebinde bulunuyor. Göçmenlerin yerleştikleri ülkelerde ucuz işgücü sağlamaları işverenler için maliyeti düşürücü etki yaratırken yerel halk için bir tehdit unsuru olarak görülüyor. İç huzursuzluğa ve ırkçı söylemlere neden olan bu sorun, her geçen gün katlanarak artmaya devam ediyor. Turizmciler ise özellikle turistik sahillerde yaşanan mülteci sorunu nedeniyle ciddi anlamda maddi kayıplar yaşıyorlar.
Değerlendirme:
Görüldüğü gibi geçen ayki yazımızda bahsettiğimiz “Dünya küresel bir köydür.” tanımlaması doğrulanıyor ve birbirlerini çok kısa sürede etkileyen piyasaların geçirgenliğini gözler önüne seriyor. Çin’deki gelişmeler FED’in planlarını ve ABD’nin enflasyon hedefini değiştiriyor. Petrol fiyatlarındaki değişiklik Rusya’yı büyük ölçüde etkiliyor. Tüketimdeki daralma, talebin düşmesi ise tüm dünyada büyüme ve enflasyon hedeflerinin yeniden revize edilmesine neden oluyor. İç savaşlardan, karışıklıklardan kaçan insanların yarattığı coğrafi hareketlilik sorunları da beraberinde getiriyor. Dünya ticaretinde yüzde 5-6 civarında düşüş beklenen 2015 yılında, ekonomi son çeyreğine, yukarıda bahsettiğimiz konuların global etkileriyle girerken, dikkatle izlenmeye devam ediliyor.
* Bu makale TSE Standard, Ekonomik ve Teknik Dergi Ağustos 2015 sayısında yayınlanmıştır.
