Dünya Ekonomisinde Durgunluk Sinyalleri

Dünyanın önde gelen ekonomilerinden ABD, AB ülkeleri ve Japonya, 2016 yılına krizle değil durgunlukla girdiler. 2015 yılı boyunca konuşulan “Yeni bir kriz mi söz konusu?”  sorusunun cevabı, aslında 2008 krizinin tekrarı değil ancak uzun süreli bir durgunluğa girilmiş olmasındadır. Batılı ekonomiler, özellikle 2008 krizi öncesindeki büyüme potansiyellerine ulaşamıyorlar. Birçok faktör arasından öne çıkan unsur ise petrol fiyatlarındaki düşüş; petrol üreten ülkelerin gelirlerindeki azalma, bu ülkelerin mal aldığı diğer ülkelerin ekonomilerine olumsuz etki olarak yansıyor. Hem petrol ihraç eden hem de bu ülkelerden mal alan ülkelerde ortaya çıkan milli gelirdeki bu düşüş, bütçe açıklarına, büyüme rakamlarında yavaşlamaya, işsizlik oranlarında artışa ve ekonomilerde durgunluğa yol açıyor. BP ve Shell gibi dünya devi petrol şirketlerinde binlerce kişinin işten çıkarılacağı yönünde haberler piyasalarda tedirginliğin artmasına neden oluyor.

Dünyanın en büyük ikinci ekonomisi olan Çin, milli gelir artış hızı bakımından ABD’den önde olduğu için her yıl dünya ekonomisinin büyümesine de en büyük katkıyı yapmaktadır. 2015 yılında Çin’de yaşanan büyümedeki daralma bu yüzden çok önemlidir. Çin’in ticaret ilişkisi içinde olduğu ülkeler de bu durgunluktan etkilendiği için, 2015’de bu ülkelerin büyüme rakamlarında yavaşlama, ekonomilerinde durgunluk yaşanmıştır. Yükselen ekonomilerden öne çıkanlar arasında Latin Amerika’nın en büyük ekonomisi olan Brezilya ise, 2015’in 3.çeyreğinde yüzde 3,8 küçülerek son 25 yılın en kötü performansını sergiledi. 4. çeyrekte artan tarım üretimi ise ülke ekonomisinin uzun vadede düzelmesi için yeterli görülmedi. Politik riskler de ülkelerin ekonomilerine olumsuz yansıyor. Brezilya’da yolsuzluk soruşturmalarının devam ediyor olması yatırımcılar açısından riskli ülke kapsamına alınmasına neden oluyor. Kredi derecelendirme kuruluşları,hem Brezilya’nın hem de petrol ihraç eden başka birçok ülkenin risklerinden dolayı ülke notunu aşağı yönde revize ediyor.

Amerikan Merkez Bankası (FED), parasal genişlemeyi durdurup 2015’in Aralık ayında faiz artışına geçince, 2014’de başlayan finansal tedirginlik 2015 yılı boyunca dolardaki artışla zirve yaptı. Gelişmekte olan ülkelere para akışı durdu, sermeye girişleri yavaşladı ve ülke ekonomileri daha az büyüdü. Dolar fiyatlarındaki yükseliş birçok ülkenin para biriminde değer kaybına yol açtı. FED’in yeni bir faiz artışı kararını ertelemesi ile dolar karşısında bir ölçüde toparlanan pariteler yine de bütün zararını karşılayamadı. Parası değer kaybına uğrayan ülkeler arasına AB’den çıkma ihtimali bulunan İngiltere de girdi.İngiliz Sterlini 2009 yılından beri ilk defa, 2016 Şubat sonunda ABD doları karşısında 1,40’ın altına geriledi. Değeri en çok düşenler arasında Rus Rublesi yer alıyor.  Rus rublesinde yüzde 50’ye varan değer kaybı, ülke ekonomisinde ciddi sıkıntıya neden oldu.

Türk Lirasında zaman zaman ortaya çıkan negatif performans, coğrafi yakınlığın etkisiyle Suriye’den kaynaklanan jeopolitik riskler nedeniyle yaşanıyor. Bölgede yaşanan gerginlikler, ticareti olumsuz etkiliyor. Sosyal yaşamdaki etkisi ise dalga dalga mülteci akınının Türkiye’ye gelmesi, bazılarının ülkemizde yerleşmesi, bazı mültecilerin iseTürkiye üzerinden Avrupa’daki birçok ülkeye ulaşması sonucu yaşanıyor. Ekonomideki daralmanın bir başka faktörü de bu nedenle işgücü piyasasında ortaya çıkmaktadır. Mülteci akını karşısında çözüm arayışına giren ülkelerde, göçmenleri işgücüne kazandırmak için yeni politikalar üretilmek zorunda kalındı. Mülteci akınından en çok etkilenen ülke olan Türkiye, Suriyeligöçmenleri işgücüne kazandırmak için Yeni İstihdam Yönetmeliği vemesleki eğitim çalışmaları başlattı.  Yönetmeliğe göre, Suriye uyruklular, geçici koruma kayıt tarihinin üzerinden 6 ay geçtikten sonra çalışma izni almak için başvuruda bulunabilecekler. Şimdiye kadar ekonominin sadece tüketim tarafında yer alan mülteciler, harcama kanallarıyla büyümeyi destekliyordu. Ancak bu durum özellikle bölgesel enflasyonu yükseltiyordu. Yeni yönetmeliklemültecilerin üretime katılmaları, istihdam piyasasında önce baskı oluştursa da ilerleyen süreçte kaçak işgücünü engellemesi nedeniyle olumlu etki sağlayacak. Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütünün (OECD) göçmenlerin işgücü piyasasındaki yerine yönelik yaptığı bir araştırmaya göre, Türkiye Suriyeli göçmenlere neredeyse Türklerden daha fazla istihdam sağlıyor.Göçmenlerde istihdam oranı yüzde 54 iken Türk vatandaşlarında yüzde 49,6.Türkiye’de göçmenlerin işgücüne katılım oranı yüzde 61,3. Türk vatandaşlarında ise OECD verilerine göre işgücüne katılım oranı sadece yüzde 55,1.[1]

Bunun yanı sıra Almanya ve Japonya gibi ülkelerde ise nüfus artış hızının düşmesi, ABD’de yaşlı nüfusun artması gibi faktörler de bu ülkelerin işgücü piyasasına olumsuz yansıyor. Faal nüfus oranı düştükçe emeklilik ödemelerinin karşılanması, yaşlı nüfusun sağlık harcamalarındaki artış ülke bütçelerini zorluyor.  Bütün bu faktörler bir araya geldiğinde; petrol fiyatlarındaki düşüş, genel olarak emtialara olan talepteki daralma, doların fiyat artış, ülke para birimlerindeki kayıplar, ülkelerin büyüme hızlarındaki yavaşlama neticesinde, küresel ekonomide kriz değil ama uzun sürebilecek durgunluğun sinyalleri gelmeye başladı.

[1] “İşgücünekatılımveistihdamoranındagöçmenişçilerTürklerigeçti” HürriyetEkonomi, 25 Şubat 2016

Rusya ile Türkiye Arasında Artan Tansiyon Ekonomiye Yansıyor

Rusya ile Türkiye arasında, geçen yıl Kasım ayında sınır ihlali nedeniyle Suriye sınırında düşürülen Rus savaş uçağının ardından başlayan politik gerginlik, artarak devam ediyor.Bu kriz iki ülke arasındaki ticareti durma noktasına getirdi. Bu tarihten itibaren Rusya tarafından Türkiye’ye uygulanan ekonomik yaptırımlar ve ticari engellemeler neticesinde, 2014 yılında Türkiye-Rusya ticaret hacmi 31 milyar dolar civarında iken 2015’de bu rakam yüzde 25 düşüşle 23 milyar dolara geriledi. Bu yıl da bu gerginlik devam eder ve ekonomik ambargo sürerse daha büyük bir düşüş yaşanması kaçınılmaz görünüyor. Rusya ve Türkiye arasındaki ticari-ekonomik ilişkilere de yansıyan bu sürecin devam etmesi, her iki ülke vatandaşlarına sıkıntılı anlar yaşatıyor. Rusya’da iş yapan Türk işadamları baskılar neticesinde işyerlerini kapatmak zorunda kaldılar. Her yıl özellikle Akdeniz bölgesine gelen Rus turist sayısında ise bu yıl ciddi bir daralma yaşanması bekleniyor. Planlanan birçok toplantının, kongrenin, etkinliğin iptal edilmesi Türk turizmine olumsuz yansıyor. Rusya’da1 Ocak 2016 tarihinden itibaren işverenler ile iş sipariş edenlere sağlanacak iş ve hizmetlerle ilgili olarak, Türk vatandaşlarını işe alma yasağı kondu. Uygulanan ya da uygulanması öngörülen ticaret engelleri ve yaptırımlardan etkilenen başlıca sektörler arasında özellikle inşaat, mimarlık, mühendislik-teknik proje ve ağaç işleme sektörleri ile turizm ve otelcilik sektörü, ayrıca tarım ve hayvancılıkta yer alıyor.

Turizm sektörünün içinden geçtiği bu zorlu dönemde hükümet yeni bir destek planı açıkladı. Turizm firmalarına maddi yardımlar ve borçlarının yeniden yapılandırılması konusunda oluşturulan plan en kısa zamanda yürürlüğe girecek ve acil eylem planı ile desteklenecek. Uçuş başına ek ödemeler, kira ödemelerinin ötelenmesi gibi destekler firmalara soluk aldıracak. Rus turistlerin sayısındaki azalmanın geçici bir süreç olduğu ve kısa zamanda Rusların yine ülkemize gelecekleri öngörülüyor. Rusya ile yaşanan bu sıkıntının turizm sektörü için yeni müşteri potansiyeli olabilecek Orta Doğu ve Afrika ülkelerine, özellikle kişi başı harcamaları daha yüksek olan Arap turistlere yönelme konusunda bir fırsat olacağı düşünülüyor.

Türkiye Ekonomisi Ilımlı Büyüyor

AB Komisyonu Kış Dönemi Ekonomik Tahmin Raporunu Şubat ayı başında yayınladı. Rapora göre Türkiye’nin 2016 yılı için büyüme tahminleri yukarı yönde revize edilirken işsizlik oranları aşağı yönde yeniden düzenlendi. Daha önceki tahminlerinde 2016 yılında Türkiye’nin yüzde 3,2 büyüyeceğini öngören AB Komisyonu bu oranı yüzde 3,4’e, 2017 yılı içinse yüzde 3,4’ten yüzde 3,6’ya revize etti. Türkiye’nin düşük petrol fiyatları, uyumlu para politikası ve hükümetin ücret politikasında yaptığı iyileştirmelerden dolayı ılımlı büyüyeceği belirtildi.

Türkiye’deki işsizlik oranı tahmini ise, 2016 yılında 11,2’den 10,7’ye, 2017 yılı içinde 11,5’ten 10,8’e düşürüldü. Kamu borç oranının düşmesi, İran’a uygulanan yaptırımların ortadan kalkmasıyla Türkiye’nin ihracatının canlanacağı ancak Rusya’nın uyguladığı yaptırımların, Irak ve Suriye’de yaşanan gerginliklerin olumsuz etkileriyle ihracatın düşeceği de raporda yer alıyor.

AB Komisyonu raporuna göre, Euro Bölgesinde yüzde 4,5’la en çok İrlanda büyüyecek.  Romanya yüzde 4,2, Malta yüzde 3,9 ve Lüksemburg yüzde 3,8 büyümeyle dikkat çekiyor. Bu ülkelerle ticari ilişkilerin artırılması faydalı olabilir.  Euro Bölgesi genelindeki büyümenin 2016 yılı için yüzde 1,7 olması öngörülüyor. Çin’in 2016’da yüzde 6,5, ABD’nin ise 2,7 büyümesi bekleniyor.

Türk Melek Yatırımcıya Destek: Bireysel Katılım Sermayesi

Büyümenin sürdürülebilir olması için ülke ekonomilerinde katma değerli, teknoloji ağırlıklı ürünlerin ortaya çıkması ve bu tür yatırımların desteklenmesi gerekiyor. Ancak yeni bir fikri olan, teknoloji ağırlıklı yeni ürünleri piyasa sürmek isteyen girişimcilerin de başlangıç evresinde finans sıkıntısı yaşaması söz konusu oluyor. Girişimcilerin yeni bir işe başlarken yaşadıkları en önemli sorunlardan birisisermaye arayışı oluyor. Henüz başlangıç aşamasında olduğu için riskli görülen ancak büyüme potansiyeline sahip birçok teşebbüs, sırf maddi kaynak yetersizliğinden dolayı başlamadan sona eriyor. Hükümet 2013 yılından beri Türkiye’de özellikle teknoloji alanında bireysel yatırımcılığı destekleme konusunda yeni bir uygulama başlattı. Melek yatırımcılığı cazip hale getirmek için çeşitli muafiyetlerin sağlandığı Bireysel Katılım Sermayesi mevzuatı, yürürlüğe girdiğin günden itibaren hedeflenenin üzerinde talep görüyor.  Bu sistemde, Hazine Müsteşarlığı tarafından lisanslanan iş meleklerinin yerli üretim ve hizmetler için yatırım yapması sağlanıyor. Yeni kurulan şirketlere sermaye desteği ile ortaklık kuran melek yatırımcıların girişimcilere sağladıkları maddi imkânlardan dolayı vergi muafiyetlerinden istifade etmesi sağlanıyor. Melek yatırımcının verdiği sermaye, yüzde 75 ya da daha fazla oranda gelir vergisi matrahından düşülerek vergiden muaf tutuluyor. Ortak olmayan ancak yine de sermayedar olarak katkı sağlamak isteyen melek yatırımcılara; Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, TÜBİTAK veya KOSGEB tarafından belirlenmiş programlar kapsamında desteklenmiş yenilikçi, Ar-Ge odaklı, katma değeri yüksek olan ancak yüksek risk içeren erken aşama firmalara yönelik yatırımları özendirmek için, koyulan sermayenin tamamının gelir vergisi matrahından düşürülmesi imkânı sağlanıyor. Melek yatırımcılığın Türkiye’de yapılan çalışmalar sonucu, her geçen yıl Avrupa ve dünya sıralamasında üst sıralara çıktığı gözlemleniyor.

Şubat ayında İstanbul’da düzenlenen Dünya Melek yatırım Forumu bu anlamda yeni yatırımcıların Türkiye’yi seçmesi konusunda oldukça faydalı bir etkinlik oldu. Avrupa Melek Yatırım Ağı (EBAN), Türkiye Melek Yatırımcılar Derneği, Borsa İstanbul ve Hazine Müsteşarlığı, KOSGEB gibi kurumlar melek yatırımcılığın desteklenmesi konusunda oldukça etkili çalışmalar yürütüyorlar.

Türkiye, bölgesel risklerine rağmen yatırımcılar için cazibe merkezi olmaya devam ediyor. Türkiye’ye yapılan uluslararası doğrudan yatırımların artması bunun en iyi göstergesi olarak değerlendirilebilir. AB ile Türkiye arasında Ekim 2016’da vizelerin kaldırılacak olması ihtimali bile yabancı yatırımcıların dikkatini ülkemize yöneltti. Türkiye’de yatırım yapacak firmalara danışmanlık yapmak için İngiltere gibi ülkelerden önemli firmaların ülkemizde tanıtım kongreleri düzenlemeleri, 2016 yılı sonlarına doğru ülkemizde yabancı yatırımların artması yönünde beklentileri artıracak gibi görünüyor.

*Bu Makale TSE Standard, Ekonomik ve Teknik dergisi Şubat 2016 sayısında yayınlanmıştır.

Scroll to top
error: