Türk Devlet Geleneği ve Yönetim Anlayışında Ortaya Çıkan Sorunların Çözümü

Tarih boyunca kurulmuş olan 16 Türk Devleti’nde yüzyıllardır süre gelen, devlet ve yönetimle ilgili politika ve eylemler hakkında, bilgili ve tecrübeli kişilere danışılarak karar alınması geleneği son yıllarda maalesef ortadan kalkmıştır. Oysa böyle bir uygulama; yani karar alınırken tüm tarafların ve konusunda uzman olan kişilerin görüşlerinin alınması ve ortak faydanın maksimize edilmesi, sonuçları itibariyle ülkedeki huzur ve güvenliğin sağlanmasına, devletin vatandaşından, vatandaşın ise devletten beklentilerini tam ve doğru olarak yerine getirmesine olanak tanıyacaktır. 

[siteorigin_widget class=”SiteOrigin_Widget_Image_Widget”][/siteorigin_widget]

Geçmişte, Türklerin bu geleneği tarihte birçok devlet adamının ve tarihçinin dikkatini çekmiş, tek bir kişinin karar aldığı kral devletlerinin aksine ortaklaşa alınan kararlar, onlara model olmuştur. Bu sayededir ki, Türkler ve himayelerindeki azınlıklar, her zaman kendilerini idare eden kişilere güvenmişler, devletin kendilerini koruyacağına,  kollayacağına inanmışlardır. Yüzyıllardır din, dil, ırk ve mezhep farkı gözetilmeksizin bu coğrafyada yaşan insanlar yönetime bağlı kalmışlar ve aralarındaki bu ayrımları problem etmemişlerdir. Ancak, 19.yy sonları ve 20.yy başlarında yabancı devletlerin ülkemiz coğrafyası üzerindeki, toprak edinme ve söz sahibi olma emelleri nedeniyle, ırk, din ve mezhep ayrılıkları ortaya çıkartılmıştır. Devlet olma vaatleriyle kandırılan bazı etnik gruplar oluşturulmuş, yüzyıllardır barış içinde bu topraklarda yaşayan insanlar birbirlerine kırdırılmışlardır. Yabancı devletlere güvenerek bu ayırımcılığa kapılanlar, cumhuriyetin kurulmasıyla ortaya çıkan tabloda yer almamışlardır. Ancak, halen de ülkemiz toprakları ve vatandaşları üzerindeki hesapları bitmemiş, yine diğer yabancı ülkelerle işbirliği yaparak sürekli olarak huzursuzluk yaratma istekleri süregelmiştir.

Cumhuriyetin kurulmasından sonra, bireylerin refah seviyesinin artırılması, sosyal güvenliliğinin sağlanması anlamında Hukuk devleti olunması sonucu, Türk Devleti’ne bağlılığını sürdürenler ise aynı topraklarda hayatlarını devam ettirebilme güvencesine sahip olmuşlardır.

Fakat ayrımcılık yaratanların bir türlü bitmeyen hesapları yüzünden, farklılıklar yeniden ortaya çıkartılmış, buna ek olarak, halkın dini inançlarını da kullanarak yaratılan son dönem laik-anti laik ayrımcılığı, Türk vatandaşı olan her bireyi taraf olmaya,  belirli bir gruba ait olma düşüncesine sürüklemiştir.

Devlet ve vatandaşı arasında ortaya çıkan bu sorunların çözümlenebilmesi için devletin bireylerinden, bireylerin ise devletten beklentilerini yerine getirmelerini sağlayacak yeni bir siyaset anlayışının uygulanması gerekmektedir. Öncelikle devletin, tüm vatandaşlarına aynı mesafede durduğu konusunda, inandırıcılığını perçinlemesi, güven tazelemesi gerekir. Devlete bağlı her bireyin temel ihtiyaçları olan barınma, beslenme, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik ve sosyal refah seviyesinin artırılması, din özgürlüğü gibi konularda eşitlik anlayışının yerleşmesi sağlanmalıdır. Devlet bir yandan evrensel çıkarlarını korurken diğer yandan da toplumun çıkarlarını korumaya yönelik çalışmalarında denge unsurunu korumalıdır. Bunun için de devlet ve vatandaşları arasında, beklentiler,  haklar ve sorumluluklar konularında, karşılıklı diyaloğa dayalı yeni bir anlayış getirilmelidir. Devlet, vatandaşından beklentilerini belirli kurallar çerçevesine oturturken, bu kuralların tanımı, tüm vatandaşlarının ihtiyaçlarına göre belirlemeli, ortak paydalar bulunmalı ve ona göre hareket edilmelidir. Vatandaşların, en küçük topluluk olan ailesinden başlayarak,  demokrasi, özgürlükler, hak ve sorumluluklar konularında, tanımlar doğru yapılmalı,  bunların doğru algılaması sağlanmalı, boşluklar, farklı yorumlara neden olacak fikirler yaratılmamalıdır.

Örneğin; ”Her şeyi devletten beklememek lazım” cümlesi doğru algılandığında bazı kişiler okul, sanayi tesisi yapmakta ya da tarihi ve kültürel mirasa sahip çıkmakta,  ülke tanıtımı için bireysel çabalar göstermektedir. Kültürel farklılıklara hoşgörüyle yaklaşmakta, farklı dinden ya da ırktan olan kişilere karşı ayrımcılık yapmamaktadır. Yanlış algılandığında ise hazine arazisine inşaat yapmakta, kaçak elektrik kullanmakta, devlet içinde devlet olmaya çalışmakta, din ve devlet işlerini birbirine karıştırmakta,  hakkını yasal yollardan değil farklı şekillerde aramaktadır. Evet, devletten bir şey beklememektedir, her şeyi kendi yöntemleriyle çözmeye çalışmakta fakat bunu yaparken de başkalarının hakkına tecavüz ettiğini, yaptığı yanlışların sonuçlarının ise devlete ve diğer vatandaşlara, nihayetinde de kendisine zarar verdiğini fark etmemektedir. İşte bu yanlış algılamayı biran önce düzeltmemiz ve ortak faydanın doğru algılanmasını sağlamamız gerekmektedir.

Devlete bağlılık ile devletin ve vatandaşın beklentilerinin ne olduğu doğru tanımlanır ve karşılıklı taraflarca da doğru anlaşılırsa birçok problemin ortadan kalkacağı inancındayım.

Peyman YÜKSEL

Scroll to top
error: