Amerika Birleşik Devletleri “Kuru”yor mu?

[siteorigin_widget class=”SiteOrigin_Widget_Image_Widget”][/siteorigin_widget]

Peyman Yüksel

Ekonomist

TÜRKSAM Ekonomi Enstitüsü

Geçtiğimiz aylarda sekizincisi düzenlenen Sakıp Sabancı Konferansı’nın bu yılki konuğu Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Ulusal Güvenlik Eski Danışmanı Zbigniew Brzezinski oldu. ABD’deki düşünce kuruluşu Brookings Enstitüsü’nde düzenlenen konferansta Brzezinski “Önümüzdeki yüzyıldaki en büyük tehlike iklim değişikliğidir. Bu tehlike bütün gezegeni tehdit etmektedir.” demiştir.[1] Geleceği yönetecek olanların bu iklimsel mücadeleyi kazananlar olacağını belirten eski ulusal güvenlik uzmanı, Dünya Ekonomik Forumu’nun uzun zamandır gündeminde olan bir konuya da işaret etmekteydi; “Su Güvenliği”.

Dünyada bazı bölgelerde yaşanan kuraklığa karşılık birçok yerde de aşırı yağışlar yüzünden ürünlerden hasat alınamamaktadır. Bu durum ciddi bir “gıda krizi” yaşanmasını gündeme getirmektedir. Dünya mısır üretiminin yüzde 36’sını karşılayan Amerika’da, son 25 yılın en kurak döneminin yaşanması, mısır ekili alanların büyük ölçüde zarar görmesi, fiyatlarının 15 Haziran’dan bugüne yüzde 57 artması, diğer gıda fiyatlarında ve enflasyonda da artışa yol açmıştır.

Dünya, henüz krizlerin parasal olanı ile başa çıkamazken alttan alta gelen, 2008’de sinyallerini veren, gıda sektöründeki sıkıntı yeniden baş göstermiş bulunuyor. Ekonomik krizle baş etmenin belli başlı yolları, teknikleri olabilir. Nitekim sıkıntılı bölgelere finans kuruluşları çeşitli fonlamalarla, hükümetler tasarruf paketleriyle, bir anlamda pansuman yaparak, krizin derinleşmesini engelliyorlar. Ancak iklim değişikliği ve kuraklığa böyle çözümler bulmak pek de mümkün gözükmüyor.

Ekonomik krizle boğuşan Amerikan halkının artan gıda fiyatlarına tepkisi, Kasım’da ABD’de başkanlık seçimine girecek olan Barack Obama için de oldukça zor bir durum yaratıyor. İklim değişiklikleri ile mücadelede nasıl bir yol izleneceği artık hükümetlerin programlarında öncelik kazanmış durumdadır. Bu yüzden de önümüzdeki aylarda G-20 yetkililerinin “gıda krizi” ile ilgili olarak bir araya gelmeleri beklenmektedir.

Tarım kesimi çalışanları kuraklık ve aşırı yağışlarla nasıl mücadele edeceğini düşünürken, tüketiciler artan fiyatları takip etmekte zorlanırken, “gıda krizi” geliyor anonslarının her platformda bu kadar yüksek sesle dile getirilmesi de bir kısım komplo teorisyenlerini harekete geçirmiş gözüküyor. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) bir yandan, Dünya Bankası diğer taraftan gıda arzındaki düşüşe dikkat çekerken, acaba yine birileri para kazansın, diye mi bütün bunlar yapılmaktadır, sorusunu akıllara getirmektedir.

Brzezinski: Doğayla Mücadeleyi Kazanan Geleceğe Hükmeder

2008 yılında başkanlık seçimlerinde Obama’nın dış politika uzmanlığını da yapan ünlü stratejist Brzezinski’nin Brooking Enstitüsü’nde konuk olduğu konferanstan sonra Türk medyasında bütün gazeteler, şahsın Türkiye’nin önemine atıflarda, övgülerde bulunan sözlerine yer verdiler. Oysa geleceğimizi ilgilendiren sözleri küresel ısınma, iklim değişikliği ile ilgili olanlardı. Brzeisnki ayrıca “Türkiye Avrupa Enerji güvenliği için kilit bir öneme sahiptir.” diyerek aslında geleceğimizi nelerin şekillendireceğinin ipuçlarını bize vermekteydi. Enerji denilince aklımıza sadece petrol ve doğalgaz gelmemelidir. Türkiye coğrafyası su kaynakları açısından da çok değerli alanlara sahiptir. Bölgede özellikle İsrail’in su kaynaklarına yönelik stratejik planları göz ardı edilmemelidir.

“Su Güvenliği: Su-Gıda-Enerji ve İklim İlişkisi”

2011 yılında Dünya Ekonomik Forumu’nun Davos’ta yaptığı yıllık toplantısı öncesi tanıttığı bir rapor vardı. Bu rapor “Su Güvenliği- Su-Gıda-Enerji ve İklim İlişkisi” (Water Security- The Water- Food- Energy- Climate Nexus) adı ile yayımlandı. Aynı isim altında yapılan toplantıya Coca Cola, Nestle, Pepsi Co. ve. Mc Donalds’dan yöneticilerin, konusunda yetkin enerji uzmanlarının katılması dikkat çekiciydi. Katılımcılar forumda:

– iklim değişikliklerinin doğru tahmin edilmesinin hayati önem taşıdığı,

– enerji ihtiyacının azaltılması, tarımda verimin artırılması,

– içme suyu ve tarım alanlarını sulamak için gereken suya ulaşımın önemi,

-su güvenliğinin sağlıktan, açlığa, ekonomik büyümeden planlamaya kadar her alanı ilgilendirdiği, gibi konularda açıklamalarda bulundular.[2]

ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın talebine istinaden “Su Güvenliği” konusunda ABD Ulusal İstihbarat Tahmini adlı bir rapor hazırlandığı, suyun gelecekte ulusal ve küresel gıda pazarlarında problemlere ve uluslararası platformda gerilime neden olma potansiyeli taşıdığı belirtilmektedir.[3]

Ülkemizde ise “su güvenliği” denildiğinde son günlerde içme sularında yaşanan sıkıntılar akla gelmektedir. Devletin asli görevi halka sağlıklı, yeterli, sürekli ve güvenli içme suyu kaynakları sağlamaktır. Hayati önem taşıyan konu halen netlik kazanmamıştır. Dünya, su ve gıda güvenliği konusunu tartışırken, G-20 üyesi Türkiye’nin halen daha içme suyu işini çözememiş olması üzücüdür.

Kuraklık Söylemi Amerikan Ekonomisine Darbe mi Çare mi?

2008’de ABD’de büyük bir ekonomik kriz yaşanırken birden bire petrol fiyatlarının artmasını takiben gıda fiyatlarında da artış yaşanmış, bu durum birçok ülkede gıdaya ulaşımın zorlaşması neticesinde halk isyanlarına ve ekonomik istikrarsızlıklara yol açmıştı. Tarım sanayiinde artan mazot fiyatlarını takiben yaşanan kuraklıkla özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde her kesimde sıkıntı yaşanmış, gıda stokları tükenmişti.

[siteorigin_widget class=”SiteOrigin_Widget_Image_Widget”][/siteorigin_widget]

Yem fiyatlarındaki yükselişin, özellikle ülkemizde hayvancılık sektöründe yaşattığı sıkıntılar henüz unutulmamıştır. İthal et miktarlarındaki artışın büyük bir kısmı ABD’den karşılanmıştır.

Peki, gelinen noktada yani bugün değişen ne oldu? Yine ekonomik kriz, yine kuraklık söylemi ardından gelen gıda ve petrol fiyatlarındaki artışlar. Gıda fiyatlarının yükselmesi kimlerin işine geliyor? Bu yıl da tıpkı 2008’de olduğu gibi bir türlü düzelmeyen mali tabloların ilacı, yeniden piyasalara pompalanan “gıda krizi geliyor” haberleri mi, diye insanları düşündürüyor elbette. Araştırma yapıldığında dünyanın en büyük yiyecek-içecek firmalarının ABD’de olduğunu göz önüne alınırsa bazı büyük firmaların (krizi bahane ederek) fiyat artışlarını et, tavuk, yumurta, süt, mısır, soya fasulyesi, gibi, ürünlere yansıtmaya başladıkları görülebilir. Bu durumun hazır yemek (fast food) zincirlerini etkileyeceğini öngörmek büyük bir kehanet sayılmasa gerek. Ünlü spekülatör George Soros’un da işin içinde olduğu, dünyada (tarım arazilerinin yüze 1200 verdiği iddiası ile) verimli toprakları toplayan yatırımcı Jim Rogers’ın “böyle giderse hepimiz aç kalacağız” söyleminin halkın gıda stoklarına yönelmesine ve tabii ki fiyatların yükselmesiyle beraber bu spekülatörlerin, gıda devlerinin kasalarının dolacağına dikkat çekenler de bulunmaktadır.[4]

Gıda fiyatlarındaki artışın enflasyona yansıması sonucu faizlerde muhtemel artışlar ABD’li orta sınıf vatandaşı tedirgin ediyor. Özellikle çiftçiler kendilerine düşük faizli kredi imkânları sağlanmasını talep ediyorlar. Kasım ayında başkanlık seçimlerine girecek olan Obama’nın ekonomi politikaları, yaşanan “gıda ve ekonomi krizleri” yüzünden halk tarafından onaylanmayabilir. Partilerin programlarında yer verecekleri ekonomi politikalarının, seçim kampanyalarında başkanlık yarışındaki liderlerin oy oranlarına nasıl yansıyacağı ise önümüzdeki aylarda belli olacaktır.

Değerlendirme

Yüzyıllardır insanoğlu taze, içilebilir suya ulaşmak için mücadeleler vermiş, savaşmıştır. Kuraklık ya da iklim değişikliklerinden dolayı yaşanan sel felaketleri ilk defa bu yıl meydana gelmemiştir. Hemen her yıl dünyada benzer olayları görmekteyiz. Dünya var oldukça da temiz suya ulaşım, su güvenliği, kaliteli tarım ürünleri elde etmek, tüketime cevap verecek oranda üretimde bulunmak, hayvancılık ve tarım sektörünü ayakta tutmak, gündemimizde artan önemde yer alacaktır. İnsanoğlunun önemle üzerinde durması gereken konulardır:

– Üretilenden çok tüketmemek,

– İsrafın önüne geçmek

– Köyden kente göçü engellemek,

– Her krizin doğru olup olmadığını araştırmak, olmalıdır.

Öyle gözüküyor ki sadece Dünya Ekonomik Forumu’ndaki uzmanlar değil ABD Ulusal Güvenliği de uzun zamandır yaklaşan “gıda krizi” tehlikesini takip etmekteydi. Muhakkak ki dünyanın dikkatini böylesi krizlere çekmek, önlemler alınması gerektiği yönünde uyarılarda bulunmak önemlidir. Elbette, dünya lideri ABD’nin iklim değişikliğine sanayi üretimiyle küresel ısınmaya olumsuz katkılarını unutmadan, gıda hasılatı rakamlarını önce aşırı yüksek gösterip, ürünler tarlalardan toplandıktan sonra kuraklık feryatları edenlere dikkat ederek, bu uyarıları dinleyeceğiz.

Su ve enerji her zaman toplumsal ve siyasi yapılanmalarda öneme haiz oldu. Ancak günümüzde artan dünya nüfusu, azalan enerji ve su kaynakları, tarım arazilerinin bio yakıt üretiminde kullanılması, şehirleşme, iklim değişiklikleri, gibi konular dünya devi firmaların da gündeminde yer almaktadır. Spekülatörlerin tüketime yönelmeyen Amerikalıların cüzdanlarından içtikleri her meşrubat veya yedikleri her hazır yemeğe (fast food) 1’er cent daha fazla ödeterek ekonomiyi canlandırmaları mümkün olabilir. Bir de bu ürünlerin tüm dünyada satışları düşünüldüğünde, dünya devi yiyecek-içecek firmalarının bu durumdan büyük kârlar sağlayacağı aşikârdır.

27 Ağustos’da ise G-20 ülkeleri yetkililerinin telekonferansla görüşüp, Eylül sonu veya Ekim başı için toplantı tarihi kararlaştırmaları beklenmektedir. Bu görüşmelerden çıkacak sonuçlar, alınacak kararlar, uygulamada endüstrileşmede dünyanın en büyük ekonomilerine sahip ülkelerde çevre kirliliği konusunda yeterli önlemleri almadan, pek de bir şey ifade etmeyecektir. Ülkelerin öncelikle endüstriyel tarımla kirlenmiş toprakları kimyasallardan arındırmaları ve tarım kesimi çalışanlarına da şehre göçü cazip kılmayacak derecede iyi imkânlar sunmaları, halkların geleceği için büyük önem taşıyor.

Yazımızı ünlü yatırımcı Jim Rogers’ın dikkat çekici sözleriyle bitirelim: Her yıl 200.000 kişiyi MBA (İşletme Yönetimi alanında yüksek lisans) programlarından mezun ediyoruz. Tamam, birçok alanda otomasyona gidildi ancak birilerinin de ellerini kirletmesi, çiftçilerin tarlalarına geri dönmesi gerekiyor.[5]

[1] Sabancı Üniversitesi Gazetesi, Gazete SU, http://gazetesu.sabanciuniv.edu/sakip-sabanci-konferans-serisi-2012-gerceklesti-sabanci-universitesi, Erişim Tarihi: 17 Ağustos 2012.

Erişim Tarihi: 17 Ağustos 2012.

[3] ‘Su savaş silahı olacak’, Vatan, http://haber.gazetevatan.com/su-savas-silahi-olacak/438594/30/Haber, Erişim Tarihi: 21 Ağustos 2012

[4] Gıda krizi ama kimin krizi? Akşam Gazetesi, http://www.aksam.com.tr/gida-krizi-ama-kimin-krizi-7445y.html, Erişim Tarihi: 21 Ağustos 2012

[5] Jim Rogers on the Coming Fiscal ‘Catastrophe’, The Fiscal Times,http://www.thefiscaltimes.com/Articles/2012/08/16/Jim-Rogers-on-the-Coming-Fiscal-Catastrophe.aspx#page2, Erişim Tarihi: 21 Ağustos 2012 .

http://www.turksam.org/tr/a2736.html

Bu makale 24 Ağustos 2012 tarihinde TÜRKSAM Ekonomi Enstitüsü’nce yayınlanmıştır.

[siteorigin_widget class=”WP_Widget_Media_Video”][/siteorigin_widget]
Scroll to top
error: