Küresel Büyümenin Sürdürülebilirliği Yatırımların Artmasına Bağlı

Uluslararası Para Fonu (IMF), tarafından açıklanan son verilere göre dünyadaki hükümetlerin toplam borcu 63 trilyon doları geçiyor. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) 19 trilyon 940 milyar dolar ile dünyanın en borçlu hükümeti listesinde ilk sırada yer alırken, ikinci sırada 11 trilyon dolarla Japonya ve sonrasında 5 trilyon dolarla Çin hükümeti yer alıyor. Milli gelir oranına göre en fazla borçlu ülkenin yüzde 240 ile Japonya olduğu tespit edilirken bu ülkeyi yüzde 181,6 ile Yunanistan, yüzde 148,7 ile Lübnan, yüzde 132,6 ile İtalya ve yüzde 130,3 ile Portekiz’in izlediği saptandı. Söz konusu listede Türkiye’ninse yaklaşık 230 milyar dolar borcu olmasına rağmen borcunun milli gelire oranı yüzde 30’un altında kalıyor.

İsviçre merkezli uluslararası finans kuruluşu Credit Suisse’in yayınladığı son “Küresel Refah Raporuna” göre, dünyanın en zengin yüzde 1’i, 2000 yılında küresel hane halkı varlıklarının yüzde 45,5’ini elinde bulundururken, 2017’de bu oran yüzde 50,1’e çıktı. Rapora göre bölgesel eşitsizlikler artıyor, küresel refahtaki yüzde 6,4’lük artış, nüfus artış oranını da geride bırakmış görünüyor ve refah dağılımı ortalama nüfus aleyhinde bozuluyor. Bozulmalara sebep olarak da varlık artışının daha çok hisse, tahvil ve döviz gibi finansal varlıklardaki değer artışından kaynaklandığı, bu türden kaynaklara daha fazla sahip olan zengin nüfusun da zenginleştiğine vurgu yapılıyor.

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) dünya ekonomisinin son 7 yılın en yüksek büyüme hızına ulaştığını açıkladığı raporuna göre Küresel Gayri Safi Hasıla’nın bu yıl yüzde 3,6, 2018’de ise yüzde 3,7 oranında artacağı tahminine yer verildi. OECD raporunda; ekonomik büyümenin geçmişteki canlanma dönemlerindeki oranların gerisinde kaldığı, yatırım, ticaret, iş gücü verimliliği ve ücretlerdeki gelişmenin finans krizinin etkisinden kurtulamadığı ve büyümenin sürdürülebilirliğinin yatırımların artmasına bağlı olduğu belirtiliyor. ABD ekonomisi de yılın üçüncü çeyreğinde son 3 yıldaki en güçlü büyüme rakamına ulaştı ve ABD Ticaret Bakanlığı’nın verilerine göre 3. çeyrek büyümesi yüzde 3’ten yüzde 3.3’e revize edildi. Rus ekonomisi ise 2017’ye “krizden çıkış ve yeniden yapılanma” söylemleriyle girmişti.

Dünya 2018’e:

ABD başkanı Donald Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak ilan etmesiyle,

-Kuzey Kore’nin nükleer savaşın kaçınılmaz olduğu yönündeki açıklamalarıyla,

-Rusya lideri Vladimir Putin’in 4. kez devlet başkanlığına aday olmasıyla,

-Suudi Arabistan’da onlarca prens ve iş adamının gözaltına alındığı yolsuzlukla mücadele operasyonunda el konulan milyarlarca doların ekonomik kalkınma projelerine harcanacağının bildirilmesiyle,

– Çin’in, Doğu Türkistan’a bağlı Cungar havzasındaki Mahu bölgesinde 1 milyar tonluk yeni bir petrol rezervi bulduğunu açıklamasıyla,

-İngiltere’nin AB ile varılan anlaşmanın kanunen bağlayıcı olmadığını ve ticaret anlaşmasının sonuçsuz kalması halinde 35-39 milyar sterlin arasındaki Brexit faturasını ödemeyebileceklerini söylemesiyle,

-Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro’nun, Washington yönetiminin “finansal ablukası” ile mücadele için hükümetinin kripto para basacağı açıklamasıyla, giriyor.

Türkiye Yılı Yüksek Büyümeyle Tamamlıyor

Türkiye ekonomisi ile ilgili en kritik verilerden birisi olan 3. Çeyrek büyüme rakamları TÜİK tarafından 11 Aralık günü açıklandı. Yılın temmuz, ağustos, eylül aylarını kapsayan üçüncü çeyrekte ekonomi yüzde 11.1 büyüyerek tüm dünya ülkelerini geride bırakarak dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisi oldu. Ekonomi, başta Kredi Garanti Fonu (KGF) olmak üzere istihdam ve vergi teşviklerinin desteğiyle iç talepteki artışla birinci çeyrekte yüzde 5.2, ikinci çeyrekte yüzde 5.1 büyümüşü. İlk altı aylık büyüme yüzde 5 seviyesindeydi. Tahminlerde yılın tümü için büyüme beklentisi yüzde 6.5 seviyelerindeyken hükümet de yüzde 7’yi bulunabileceği görüşündeydi. Orta Vadeli Program’da (OVP) 2017 için önceden yüzde 4.4 olan büyüme beklentisi eylül sonunda yapılan revizyonla yüzde 5.5’e çıkarılmıştı. TÜİK’in güncellediği verilere göre bu yıl ilk çeyrek için büyüme yüzde 5.2’den yüzde 5.3’e,ikinci çeyrek büyümesi ise yüzde 5.1’den yüzde 5.4’e revize edildi. En büyük artışın yüzde 14,8 ile sanayi ve yüzde 18,7 ile inşaat sektöründe olduğu görülüyor.

Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) 2017 yılı kasım ayı ihracat rakamlarını açıkladı. Buna göre, ihracat kasım ayında yüzde 14,2 artışla 13,6 milyar dolar olurken, 2017 Kasım ayı, şimdiye kadarki ihracat tarihinde en iyi üçüncü kasım ayı oldu. İlk 11 ayda ihracat yüzde 10,7 artışla 142 milyar 663 milyon dolar olarak gerçekleşirken, son 12 aylık ihracat da yüzde 10,5 artarak 155 milyar 443 milyon dolara ulaştı. Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci, bakanlığın resmi olmayan kasım ayı geçici dış ticaret verilerine ilişkin olarak; kasım ayında ihracatın geçen yılın aynı ayına göre yüzde 11,02 artarak 14 milyar 232 milyon dolara, ithalatın ise yüzde 21,10 artışla 20 milyar 519 milyon dolara ulaştığını bildirdi. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), 2017 yılı Ekim ayına ilişkin ödemeler dengesi verilerini açıkladı. Piyasanın beklentisi 4,1 milyar dolar düzeyinde olan cari işlemler dengesi, ekim ayında 3,83 milyar dolar açık verdi. Bu rakamla, 2017 Ocak-Ekim döneminde cari açık 35,3 milyar dolar olarak gerçekleşmiş oldu.

Bazı ülkelerden stok fazlası ürünlerin indirimli olarak ithal edilmesi yerli üreticiyi zor duruma sokuyor. Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, dampingli ithalatın yarattığı haksız rekabetin, yerli üretim üzerinde oluşturduğu zararın önüne geçilmesi amacıyla yeni önlemler, uygulamaya koyduklarını açıkladı.  Bakan Zeybekci;” Uygulama sonrasında önleme tabi ürünlerin genel ithalatı yüzde 10, önleme tabi ülkelerden ithalat yüzde 40 azaldı. Ayrıca yerli üreticilerin önemli bir kısmı kapasite artışına veya yeni yatırıma girdi. Başta güneş panelleri, polyester elyaf, kontrplak sektöründe olmak üzere yeni yatırımlar yapıldı.” dedi. İthalatta haksız rekabet (damping), bir ürünün normal değerinin altında bir fiyatla, diğer bir ifadeyle, ihracatçı ülkede tüketime konu aynı veya benzer bir ürünün karşılaştırılabilir fiyatından daha düşük bir fiyatla ihraç edilmesi şeklinde tanımlanmaktadır.

Türkiye ekonomisi bir yandan yüksek büyüme sağlarken diğer yandan yüksek enflasyon ve faiz artışı ile mücadele ediyor. Döviz kurundaki yukarı hareketlenmeler de enflasyonist baskıyı artırıyor. Türk imalat sektörünün kapasitesi kasım ayında genişlemeye devam ederken şirketler, artan yeni sipariş hacmini karşılamak amacıyla istihdamı son 3 yılın en yüksek hızında büyüttüler. Firmalar girdi maliyetlerindeki artışın büyük ölçüde döviz piyasasındaki olumsuz gelişmelerden kaynaklandığını belirttiler.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Kasım ayına ilişkin enflasyon verilerini açıkladı. Buna göre TÜFE’de (2003=100) 2017 yılı Kasım ayında Ekim’e göre yüzde 1,49, bir önceki yılın Aralık ayına göre yüzde 11,16, bir önceki yılın Kasım ayına göre ise yüzde 12,98 ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 10,87 artış gerçekleşti. Orta ve uzun dönemli enflasyon eğilimlerini daha iyi yansıtan çekirdek enflasyon da yüzde 12’yi aştı. TÜFE ve enflasyon için yüksek olan beklentilerin de aşılması, önlemlerin artırılması yönünde hareket edilmesini gerektiriyor.

Turizm sektörü 2017 yılını toparlanarak ve güçlenerek tamamlıyor. 2016 yılında yaşanan sıkıntıların telafisi için turizmde özellikle Rusya ile ilişkilerde “normalleşme” sürecinin etkileri görülüyor. TÜİK’in bu yılki verilerine göre ilk 9 ayda elde edilen turizm gelirinin bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 16,45 artarak 20 milyar 174 milyon 468 bin dolar seviyesine yükseldiği gözlemleniyor. Turizmde zor zamanlarda özellikle yerli turiste sağlanan kampanyalar, farklı pazar arayışları sonucu değişik ülkelerden turist çekilmesi ve sağlık, din, kültür, spor turizmi gibi pazar çeşitliliğine gidilmesi sonucu, zararın en aza inmesi sağlandı. 2018 yılı hedefinde öncellikle 2015 yılı rakamlarını yakalanması ve üzerine konulması hedefleniyor.

2018 yılında aynı büyüme hızını yakalama ihtimalimizin az olduğunu; yüksek giden enflasyon rakamları neticesinde tüketimin azalacağını, döviz kurundaki artışın sanayiciyi etkileyeceği, mali disiplin nedeniyle 2017’de uygulanan teşviklerin olmayacağını söyleyerek öngörebiliriz. Ancak kriz beklentimizin olmadığını, sağlam bir ekonomik yapımız olduğunu, kırılgan olmadığını ve önümüzdeki dönemde yüzde 4’ler civarında bir büyüme ile yolumuza devam edeceğimizi söyleyebiliriz. İhracatımızdaki artışı, yüksek katma değerli ürünlere ağırlık vererek kalıcı bir hale getirirsek bunun uzun vadede istihdama, kalıcı ve sürdürülebilir büyümeye yansıdığını görebiliriz. Sanayide ithalata bağımlılığımızı azaltmamız, yerli hammadde ve kaynaklarla üretimi desteklememiz, ihracatın ithalatı karşılama oranını yükseltmemiz de bizi aynı sonuca çıkaracaktır: Sürdürülebilir Büyüme.  Yeni yılda bol kazançlı günlerde, yeni umutlarda görüşmek üzere…

*Bu makale TSE Standard, Ekonomik ve Teknik dergisi Aralık 2017 sayısında yayınlanmıştır.

Scroll to top
error: