Küresel Ekonomiye Ticaret Savaşları Yön Veriyor

Peyman Yüksel

Ekonomist  

Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Christine Lagarde, küresel ticaret sisteminin “dağılma” tehlikesiyle karşı karşıya olduğu belirterek ülkelere “korumacılıktan uzak durmaları” çağrısında bulundu. Lagarde, ticaretin getirdiği faydaların bedellere göre çok ağır bastığını belirterek, serbest küresel ticaretin dünya genelinde aşırı yoksulluk içinde yaşayanların sayısını keskin biçimde düşürdüğünü söyledi. Lagarde ve diğer uzmanlar, ticaret savaşlarında herkesin kaybettiği görüşünü savunurken Lagarde ticaret gerilimlerinden kaynaklanan belirsizlikler, belirsiz jeopolitik durum ve artan mali risklerden dolayı ekonomik reformların şimdi her zamankinden daha fazla aciliyet taşıdığını vurguladı.

ABD Devlet Başkanı Donald Trump göreve başladığı ilk günden beri farklı ve öngörülemez ekonomik ve siyasi kararları ile dikkat çekiyor. ABD’de, her ülkeye aynı oran ve prensiplerle uygulanan dış ticaret politikası şimdilerde değiştirilerek her ülke ile ayrı ayrı pazarlıklar yapılıyor. Trump, uluslar ve birlikler arası anlaşmalar yerine, ikili müzakerelere yönelince ABD’nin bu korumacı siyasetine tüm dünyadan sesler yükselmeye başladı. Çin, karşı hamle ile ABD’nin vazgeçtiği “küresel ticarete yön verme, kurallarını koyma” politikası izlemeye başladı. Altyapı projelerine ağırlık veren ve 69 ülkede çalışmalarını devam ettiren Çin, önümüzdeki yıllarda ekonomide zirveyi ele geçirmeyi hedefliyor. Ekonomistler ise Trump yönetiminin Çin ve Amerika’nın diğer ticaret ortaklarına gümrük vergisi uygulayarak, Amerikan mallarına misilleme vergileri konmasına neden olmasından, böylece talebi azaltarak ekonomik büyümeyi baskılamasından endişe ediyorlar. Uzmanlar küresel ekonomik büyümenin yüzde 2,9 oranında olacağını öngörüyor ve büyüme oranının olumlu olduğu böyle bir dönemde, ekonomilerin gelecekte yaşanacak olumsuzluklarla mücadele için vergi ve diğer politikalarda değişiklik yapılmasının doğru zamanı olduğunu belirtiyorlar. Geçtiğimiz mart ayı sonlarında ABD Merkez Bankasının (FED) politika faizini, yüzde 1,25-1,50 aralığından yüzde 1,50-1,75 aralığına yükseltmesi ABD ekonomisi için olumlu bir görünüm ortaya koydu. Bu faiz artışıyla büyümenin artacağı, işsizliğin ise düşeceği yönünde mesajlar verildi. Ama tabii dolar faizinin artması ve doların evine dönmesi, bizim gibi gelişmekte olan ülkeler için finansman bulmada güçlük, kredilerde yüksek maliyet ve dış ticaret açığında artış gibi olumsuz etkilere neden oluyor.

İnovasyon Ekonomisi ve Ekosistemi

Türkiye’nin ekonomide dışa bağımlılığını azaltacak, verimliliği ve istihdamı artıracak en iyi yöntem inovasyon ekonomisine yönelmesidir. İnovasyon ekonomisindeki en önemli yapı taşı da girişimciliktir.  Girişimcilik, özellikle son yıllarda ülkemizde teşvik edilen, desteklenen ve teknoloji ağırlıklı yatırımların artmasına neden olan bir oluşumdur. Bilhassa Kamu-Üniversite-Sanayi İş Birliği (KÜSİ) son yıllarda kıymeti gittikçe artan oranda anlaşılan bir yapıya dönüşmüştür. Girişimci Üniversite dediğimiz yapının anlamı, mevcut üniversitelerimizde girişimciliğe ne kadar önem verildiği, müfredatın girişimciliği ne kadar desteklediği, o üniversiten yeni buluşların çıkma oranı, bu buluşların potansiyel bir ürüne/hizmete dönüşmesi ve iş imkanı yaratması, akademisyenlerin kurdukları şirketler sayesinde bilginin tozlu raflardan ürüne dönüşerek faydalı hale gelmesi gibi pek çok konuda ölçümlemeler yapılmasıdır.

Türkiye’nin küresel alanda rekabet gücünü artıracak olan en önemli iki unsur “verimlilik” ve “inovasyon”dur. Ülkemizde yenilikçi şirketler olmasına rağmen, tam bir inovasyon ekosisteminin oluşması zaman alıyor. Çünkü bu yapının oluşması ciddi bir emek ve sabır gerektiriyor. Şirketlerin AR-GE’ye yatırım yapmaları, mevcut sistemlerini inovatif hale getirmeleri meyvelerini en erken birkaç yılda veriyor. Zaten kazançlı olan da kalıcı ve uzun vadeli ürün ve hizmetlerin ortaya çıkarılması olduğundan, amaçlananın da bu olması gerekiyor. “Bilgi güçtür” sözünden yola çıkarsak bilgiyi satın alan değil bilgiyi üreten ülke olduğumuzda, çok daha güçlü bir ekonomiye sahip olduğumuzu göreceğiz.

İnovasyon ekosisteminin oluşturulması dediğimiz gibi KÜSİ sayesinde olur. Kamu destekleriyle üniversitelerde teknoparkların- teknokentlerin-bilgilerin yavaş yavaş iş dünyasına aktarılmasını ve ekonomiye katkı sağlar hale gelmesini gerçekleştirecek olan kuluçka merkezlerinin açılması sağlanırsa bu ekosistem oluşur. Sanayici-melek yatırımcılar sayesinde yeni işler-yeni fikirler desteklenir ve inovatif (yenilikçi) ürünler piyasaya sürülürse katma değeri daha fazla olan bu ürünler, ekonomik büyüme hızımızı artırınca bu ekosistemin meyveleri alınmaya başlanır. Ülkemizde kamu-özel sektör-sivil toplum örgütleri inovasyon ekosistemini yaşatacak “ortak akıl” ile birlikte yol alırsa, kalıcı, uzun vadeli, akılcı yatırımlarla ilerlenirse, girişimcilik desteklenirse ekonomik büyüme rakamları da sürdürülebilir olur. Bu sayede yatırımlar artar, kişi başı gelir artar, istihdam artar, yabancı yatırımcı gelir ve herkes kazanır.

Türkiye Ekonomisi İstikrarlı Büyüyor

Türkiye ekonomisinin 2017 performansı belli oldu. Buna göre, Türkiye ekonomisi geçen yıl yüzde 7,4 büyürken yılın son çeyreğindeki büyüme oranı yüzde 7,3 oldu. Türkiye ekonomisinde geçen yıl kaydedilen yüzde 7,4’lük büyümeyi neredeyse hiçbir uluslararası kurum ve kuruluş öngöremedi. Ülkemiz, geçen yıl G20’de en hızlı büyüyen, OECD ülkeleri arasında ise en hızlı büyüyen 2. ülke oldu. Büyümenin öncü göstergelerinden sanayi üretimi şubat ayında yıllık bazda yüzde 9,9 artış gösterdi. Bu da demektir ki önümüzdeki dönemde de ekonomimiz büyümeye devam edecek. IMF her yıl iki kez yayınladığı “Küresel Beklentiler ve Politikalar” raporunda, Türkiye’nin 2018 büyüme beklentisini yüzde 4,3’ten yüzde 4,4’e yükseltti. AB Komisyonu ise yaklaşık 1,5 yıl aranın ardından aday ve aday adayı ülkeler hakkındaki raporunu yayımladı. Raporda göç politikası, ekonomik büyüme ve bölgesel işbirliği konularında Türkiye hakkında övgülere yer verilirken, Türk ekonomisinin ticari ve yatırımlar açısından Avrupa Birliği (AB) pazarıyla çok iyi entegre olduğuna vurgu yapıldı.

Dolar kurunun küresel ve ülke içi nedenlerle yükselmesi ve tarihi rekor olan 4,19 TL’ye kadar yükselmesi nisan ayının dikkat çeken gelişmelerinden birisi oldu. Euro da tarihi rekorunu kırarak 5,19 TL’ye yükseldi. Küresel piyasalarda ticaret savaşlarına ve Suriye’ye ilişkin azalan risk algısı ile döviz kurlarında düşüşler yaşanmaya başlandı.

Vatandaşlarımızın en çok merak ettiği ve hemen her gün takip ettiği konuların başında ise altın fiyatları geliyor. Özellikle düğün sezonunun açıldığı bu günlerde yeni yuva kuranlara yapılacak en güzel destek altın hediye etmektir. Bu gelenek sosyal dayanışmayı arttırdığı gibi aynı zamanda altının rolünü de yükseltir. Armağan olarak takı takılması sosyal alışverişi de canlandırır. Nisan ayı başlarında ABD Başkanı Donald Trump’un Rusya’ya yönelik tehditlerinin ardından piyasaların artan ateşi, tehdidin azalması ile düştü. ABD-Çin ticaret savaşı, ABD’nin Rusya’ya yeni yaptırımlar uygulayacağı beklentisi ve jeopolitik risk algısı güvenli liman olan altın fiyatlarını destekliyor, altına talebi artırıyor. Ancak piyasaları hareketlendiren yeni bir gelişme de ülkemizde erken seçim kararının alınması oldu. 24 Haziran’da ülkemiz erken seçime gidiyor. Bu gelişme, 2019 yılına kadar sürecek belirsizliğin ortadan kalkmasını sağlayacak. Bu nedenle, yurtiçi piyasaların erken seçim kararını olumlu karşıladığını söyleyebiliriz. Dolar, Euro ve altın fiyatlarındaki artış bu karardan sonra yatay seyir izlemeye başladı.

Türkiye geçen ay tüm zamanların ihracat rekorunu kırardı. Mart ayı, en fazla ihracatın gerçekleştiği ay oldu. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) verilerine göre, mart ayında ihracat geçtiğimiz yılın aynı ayına kıyasla yüzde 11,5 artarak 15 milyar 106 milyon dolara yükseldi. Yılın ilk üç ayında ise ihracat 2017’nin aynı dönemine kıyasla yüzde 10,4 yükselerek 40 milyar 727 milyon dolara çıktı. Mart ayında bir önceki yılın aynı ayına göre AB’ne ihracat yüzde 17,7 artış göstererek AB’nin ihracattaki payı 52,1 oldu. İthalat ise mart ayında geçen yılın aynı ayına göre yüzde 12,77 artarak 21 milyar 421 milyon dolar oldu.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ocak ayı işsizlik verisini açıkladı. İşsizlik, geçen yılın aynı ayına göre yüzde 2,2 düşüş kaydederek yüzde 10,8 olarak gerçekleşti. İşsizlik rakamı bir önceki aya göre ise 0,4 puanlık artış gösterdi. Buna göre, istihdam edilenlerin sayısı, ocakta geçen yılın aynı dönemine göre 1 milyon 357 bin kişi artarak 28 milyon 29 bin kişi, istihdam oranı ise 1,6 puanlık artışla yüzde 46,4 oldu.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2018 yılı Mart ayı enflasyon rakamlarını açıkladı. Buna göre enflasyon, mart ayında yüzde 0,99 artarken, yıllık bazda yüzde 10,23 olarak gerçekleşti. Faiz oranlarındaki artışın bütçe açığından ve hazine borçlanmasından kaynaklandığı düşünülürse bunların enflasyona baskı yapması ve işsizliği artırması gibi sonuçlar ortaya çıkıyor. Seçim sonrası kurulacak yeni hükümetin ekonomide ülkemizi zorlayan bu gibi konulara yönelmesi beklenir. Erken seçim, seçim harcamalarını iki ay gibi kısa sürede yapılmasından dolayı azaltacak ve politik istikrarı sağlayacaktır. Siyasi istikrar da ekonomik istikrarı etkileyen en önemli unsur olduğundan önümüzdeki süreçte, başkaca bir gelişme olmadığı sürece, dövizde yukarı yönlü bir artışın beklenmediğini söyleyebiliriz. Yabancı yatırımcıların artması, turizm gelirlerinin yükselmesi, ülkemize yönelik risk algısının azalması yönünde atılacak tüm adımlar, ekonomik büyümeye ve istikrara olumlu yansıyacaktır.

 *Bu makale TSE Standard, Ekonomik ve Teknik Dergisi Nisan 2018 sayısında yayınlanmıştır.

Scroll to top
error: