OECD Küresel Ekonomi Düşük Büyüme Tuzağına Düşüyor

OECD: Küresel Ekonomi Düşük Büyüme Tuzağına Düşüyor*

Peyman Yüksel

Ekonomist

Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’nün (OECD), Haziran ayı başında yayınladığı Global Ekonomik Görünüm Raporuna göre, küresel büyümedeki uzun süreli düşük performans, kendi kendini besleyen düşük büyüme tuzağını hızlandırıyor. Rapora göre; 2008 küresel krizinden sonra özellikle gelişmiş ülkelerde hükümetler, talebi artıramayınca, ekonomiyi canlandırmada başarısız oldular.Ülke ekonomilerini canlandırmak, büyüme rakamlarını artırmak için merkez bankalarına aşırı derecede misyon yüklendiği, piyasalara para pompalamanın da verimi azalttığına dikkat çekiliyor.Düşük büyüme, artan işsizlik oranları, gelir eşitsizliği ülkeleri içe dönük politikalara itiyor. Bu bağlamda ekonomik büyümenin; verimliliği artırması, işgücü piyasasını olumlu etkilemesi ve katma değer oluşturacak biçimde gerçekleşmesinin önemi ortaya çıkıyor. Bu sayede, son dönemlerde artarak yaşanan mülteci krizi ve terör için daha verimli, sürdürülebilir çözümler üretilebilir.

2016 yılının ikinci yarısına girerkenküresel büyüme beklentilerini sınırlandıran konular; ABD’de yapılacak başkanlık seçimleri ve Amerikan Merkez Bankası’nın (FED) faiz artırımları, İngiltere’nin yaptığı referandum sonucu Avrupa Birliği’den (AB) çıkış kararı (Brexit), gelişmekte olan ülkelerde sermaye çıkışlarındaki artışlar, politik alandaki belirsizlikler ve özellikle Ortadoğu’da olmak üzere dünyada artan terör, jeopolitik riskler ve mülteci krizi olarak sıralanabilir.

OECD Raporu’na göre Türkiye 2016 yılında, Avrupa Komisyonu’nun tahminlerinden yani yüzde 3,5’ten daha fazla büyüyecek ve yüzde 3,9’luk bir büyüme rakamıyla yılı tamamlayacak. Türkiye’yi zorlayacak konulardan birisi Alman Federal Meclisi’nin1915 olaylarına dair Ermeni iddialarını tanıyan karar tasarısını oy çokluğuyla kabul etmesi oldu. Bu durumher iki ülkenin iş dünyasını olumsuz etkileyebilir. Buna karşılık Rusya ve İsrail ile normalleşme sürecine girilmesi turizm, teknoloji ve tarım başta olmak üzere birçok alanda olumlu gelişmeleri beraberinde getirebilir.

2016 İlk Yarısı Biterken Bölgesel Ekonomik Gelişmeler

Küresel ekonomide; siyasi risklerin artmış olması, FED’in faiz artırımlarının özellikle gelişme olan ülkelere yapılan sermaye girişlerini yavaşlatması ve petrol fiyatlarındaki yükselişin sürmesi, ülkelerin büyüme performansını olumsuz etkilemeye devam ediyor. 1960’lardan beri yüzde 4’ler seviyesinde büyüyen küresel ekonominin geçen yıl yüzde 2,4 civarında büyümesi küresel ticaret hacmini de azalttı. Ancak sevindirici haber emtia piyasasından geldi. 25 yılın en düşük seviyelerinden toparlanıp yukarı yönde artış gösteren emtialardanözellikle; petrol, altın, soya fasulyesi, şeker, gümüş ve çinko fiyatlarındaki artış, karamsar tabloyu iyileştiriyor. Dünyanın en büyük hammadde alıcısı Çin’in ekonomisindeki yavaşlama, emtia piyasalarında 2015 yılına kadar 5 yıldır düşüşe neden olmuştu. Çin’de görülen toparlanma sinyalleri yavaş da olsa, talebin toparlanmasına, arzın daralmasına ve güvendeki artışla büyük fotoğrafta emtia fiyatlarında düzelmenin yaşanacağını gösteriyor. Emtiaya yatırım yapanların kârının 2016 yılında yüzde 11’i aşması, 2008 krizinden beri en iyi yeni yıl başlangıcı olarak değerlendiriliyor.

Ülkelerin merkez bankaları son dönemlerde “negatif faiz” uygulamasına başladı. Merkez bankaları bu uygulama ile “Bana yatırdığın para için faiz vermem, üste para alırım. Bu parayı bana yatıracağına, kredi ver”  diyerek piyasaları canlandırmaya çalışıyor. Avrupa Merkez Bankası (AMB) dabu uygulamayı yapanlar arasında bulunuyor. Negatif faizden etkilenen ülkelerin başında ise Almanya ve Japonya geliyor. Bankaların nakitlerini merkez bankalarında tutmaları sonucu hem bankalar ceza gibi para ödüyor hem de borsada değerlerinde düşüş yaşanıyor. 2015 yılında negatif faizin Alman bankalarına maliyetinin 248 milyon dolar olduğu tahmin ediliyor. Negatif faizin alternatifi ise bankaların yüklü miktarda nakdi kasalarında tutması olarak görülüyor. Finansal olarak uygulamada sorun yaşatacak olan bu yöntem veya negatif faize mahkûm olmak, şu anda banka yöneticilerinin vermesi gereken kararlar arasında yerini alıyor.Bir bankanın mevduatlarının ne kadarını nakitte tutabileceği konusunda yasal bir sınırlandırma bulunmuyor. Ancak finans kuruluşlarının milyarlarca Euro’yu fiziksel olarak saklaması da çok önemli bir zorluk yaratıyor.

AB’nin haziran ayında belki de en önemli gündem maddesi hiç şüphesiz Birleşik Krallık’ta yapılan AB referandumunun sonuçlarıydı. Referandum öncesi birçok tartışma, fikir ayrılıkları yaşanırken sonucun genel beklentilerin dışında gerçekleşerek İngiliz halkının yüzde 52’sinin AB’den çıkılması yönünde oy kullanması olunca, piyasalarda ve siyaset alanında deprem etkisi yaşandı. İngiltere Başbakanı David Cameron istifasını açıklarken İngiltere yeni başbakanın bir kadın olması, Theresa May, kuvvetle muhtemel görünüyor. Brexit’in olumsuz sonuçlar yaratacağı görüşünde olan kuruluşlardan ABD merkezli kredi derecelendirme kurumu J.P. Morgan, İngiltere’nin Birlik’ten çıkması durumunda İngiltere’de çalışan 19 bin çalışanından 4 bininin işine son vermek zorunda kalacağını belirtiyor.İngiltere’nin AB’den ayrılması; gümrük ücretleri, kişi, mal ve hizmetlerin serbest dolaşımı gibi konularda uzun ve zorlu bir müzakere döneminin başlaması anlamına geliyor. İngilizler, serbest dolaşım neticesinde oldukça fazla sayıda göçmenin ülkelerine gelmesinden rahatsız olsalar da, kendileri de AB ülkelerine vizesiz seyahat ediyorlardı. AB ekonomisi; 2015 rakamlarıyla 16,2 trilyon dolar büyüklüğünde, kişi başına düşen geliri 31 bin 900 dolar iken, Birleşik Krallık’ın, AB’den ayrılması sonucu gelecekte, 13,4 trilyon dolara ve kişi başına düşen gelirin 30 bin dolara indiği bir ekonomi haline geliyor. AB’ni en çok düşündüren ise artçı etkilerin olması ve başka üye ülkelerde de benzer referandumların yapılması.

ABD’de 8 Kasım’da yapılacak başkanlık seçimleri yaklaşırken Demokratların muhtemel adayı eski Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın, ülke genelinde yapılan en güncel iki ankette de Cumhuriyetçilerin muhtemel adayı iş adamı Donald Trump’ın önünde olduğu açıklandı.Her iki partinin de kesin başkan adayı temmuz ayında yapılacak parti kurultaylarında belli olacak. ABD’den gelen ekonomik sinyallerin karışık olması, FED’in faiz artışını sürekli ötelemesi belirsizliği de beraberinde getiriyor. İngiltere’nin Brexit kararından sonra FED’in faiz artışını yakın bir zamanda yapmayacağı tartışılıyor.

Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütünün (OPEC) haziran başında gerçekleştirdiği toplantıda, petrol üretimini dondurmayacağı yönünde bir karar çıktı. Petrol fiyatlarında 2015 yılında yaşanan düşüş, petrol sektöründe yatırımları azaltmıştı. Petrol yatırımlarının üst üste 2 yıl düşük seyretmesi, bu alandaki daralmayı da beraberinde getiriyor. Petrol fiyatları her ne kadar son 6 ayda 25 dolar artsa da genel olarak bir süre varil başına 45-55 dolar bandında seyretmesi bekleniyor.

Türk Ekonomisi Beklentilerden Daha fazla Büyüdü

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2016 yılının Ocak-Mart dönemine ilişkin Gayrisafi Yurtiçi Hasıla (GSYH) verilerini 10 Haziran’da açıkladı.Türkiye ekonomisi, ekonomistlerin 2016 yılı birinci çeyreğine ilişkin büyüme beklentileri olan yüzde 4,4’ten daha fazla büyüyerek yüzde 4,8 oranında büyüdü. Orta Vadeli Program’da büyümenin 2016’da 4,5; 2017 ve 2018’de yüzde 5 olması öngörülüyor. Bu performansı ile Türkiye büyümede, AB ve OECD ülkeleri arasında en hızlı büyüyen ekonomilerin başında geliyor.2016 yılının ilk çeyreğinde, bölgemizdeki jeopolitik gerginlikler, ticaret ortaklarımızda yaşanan sorunlar ve küresel ekonomideki zayıf seyir neticesinde dış talep yüzde 1,5 puan negatif katkı ile büyümeyi sınırlandırmıştır. Türkiye’de; yapısal reformların ilerlemesi, inovatif girişimciliğin teşvik edilmesi, siyasi ve jeopolitik koşulların yumuşaması halinde büyüme rakamlarının çok daha fazla olması bekleniyor. Yurt içi tasarrufların artırılmasını sağlamak ve mülteci akını ile mücadele, Türkiye’nin hedefleri arasında yerini koruyor.

Alman Federal Meclisi’nde kabul edilen Ermeni Soykırımı kararı, 1. Dünya Savaşı’ndan beri ilişkileri olan iki NATO üyesi ülkenin diplomatik ve ticari ilişkilerine de yansıyor. Almanya, Türkiye’nin yaptığı ihracatta 13,4 milyar dolarla birinci, ithalatta ise 21,3 milyar dolarla Çin’den sonra ikinci sırada yer alıyor.  Türkiye’de özellikle turizm sektöründe bu yıl yaşanan daralma, bu sektörün tedarikçilerini de etkileyerek belirsizliğe neden oluyor. Almanya’dan Türkiye’ye yılda ortalama 5 milyon turist geliyor. Türkiye’nin Almanya’da alınan bu karara ekonomik yaptırımlarla değil diplomatik düzeyde karşılık vermesi bekleniyor. Buna karşın, Rusya ile normalleşme sürecine girilmesi ve Ramazan Bayramı’nın 9 güne çıkarılması, turizmcilerinkaybını telafi edici yönde olumlu bir adım olarak karşılandı. İsrail’le 6 yıldır süren gerginliğin Roma’da yapılan anlaşmayla sona ermesi de iki devlet arasındaki buzların erimesini, savunma, turizm, teknoloji ve güvelik yazılımı sektörlerinin canlanmasına yarayacak bir gelişme olarak değerlendiriliyor.

İthalatın ihracattan daha fazla azalması, düşen petrol fiyatlarının enerji faturasına olumlu yansıması, dış ticaret açığında ve dolayısıyla da cari açıkta düşüşe neden oldu. Mayıs ayında ihracatta, sanayi sektöründe otomotiv geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 34 oranında, tarım sektöründe ise tütün yüzde 46 oranında artış gösterdi. Geçen yılın Mayıs verileri ile karşılaştırıldığında ihracat toplamı sadece yüzde 0,1 düzeyinde artışla 10 milyar 794 milyon dolar olarak gerçekleşti. Orta Doğu’ya ve Irak gibi ülkelere yapılan ihracat rakamları azalırken AB ülkelerine, Kuzey Amerika’ya yapılan ihracatta artış gözlemleniyor. Buna karşılık yeni alınan siparişlerin azalması, girdi fiyatlarındaki artış imalat sektöründeki faaliyetlerde azalmaya sebep olurken birikmiş işlerin tamamlanması neticesinde imalat sektörü istihdamında artış meydana geldi.İngiltere’nin AB’den çıkması Türkiye’yi ihracat konusunda bir miktar sıkıntıya sokabilir ancak ithalatta yüzde 2’lik payı olduğundan ve çıkma kararı zamana yayılacağından ilk etapta önemi bir etkisi olmayacaktır. 2015 yılında ihracatımızın yüzde 44,5’ini AB ülkelerine yaparken, İngiltere 10.6 milyar dolar ile Irak’ı geride bırakarak en çok ihracat yaptığımız ikinci ülke olmuştu.

Perakende sektöründeise; Birleşmiş Markalar Derneği’nin (BMD) yıllık faaliyet raporlarındaki verilere göre, 2014-2015 karşılaştırması yapıldığında, Türkiye’de 2014 itibariyle 450 bin olan mağaza sayısının neredeyse 50 bin azalarak 400 binlere gerilemesi dikkat çekiyor. Mağazaların metrekaresinde de düşüş olması özellikle AVM yatırımlarında doygunluk seviyelerine gelindiğine işaret ediyor. Buna karşılık perakende sektöründe 2015 yılı için cirolarda yüzde 11’lik bir büyüme yaşanması, şirketlerin e-ticarete yöneldiğini gösteriyor. Ülkemizde e-ticaret sektörünün 2015 yılında yüzde 31’lik bir artış yaşayarak 24,7 milyar lira büyüklüğe ulaşması dikkat çekiyor. Düşük metrekareli mağazalarda, mağaza içi kiokslar, dokunmatik ekranlarla siparişler, metrekare verimliliğini artırmaya yönelik çalışmalar olarak öne çıkacak gibi görünüyor. Yaşanan terör olayları sonucunda AVM’lerde düşen alışveriş oranlarında son haftalarda artış yaşansa da e-ticaret hem daha güvenli oluyor hem de kayıt dışılığı azaltıyor. Çünkü e-ticarette ödemelerin tamamına yakını bankacılık hizmetleriyle yapılıyor. Yeni istihdam alanları açan sektör aynı zamanda ciddi donanım gerektiriyor. Şimdilik toplam ticaretin yüzde 2’sini oluşturan e-ticaret işlem hacminin, dünyada olduğu gibi önümüzdeki dönemlerde ülkemizde de artması ve online alımların daha çok tercih edilmesi bekleniyor.

*Bu makale TSE Standard, Ekonomik ve Teknik dergisi Haziran 2016 sayısında yayınlanmıştır.

Scroll to top
error: