“Parasal Genişleme” Durursa Notlar Düşebilir, Kriz “Derece Derece” Artabilir

[siteorigin_widget class=”SiteOrigin_Widget_Image_Widget”][/siteorigin_widget]

Peyman Yüksel

Ekonomist

TÜRKSAM Ekonomi Enstitüsü

Amerika Merkez Bankası (FED)’in Ocak ayı toplantı tutanaklarının basına verilmesi, uzun zamandır alışıldığı üzere piyasaları rahatlatan FED açıklamaların tam tersine bu defa alt üst olmalarına neden olmuştur. 22 Eylül 2012 tarihli Ekonomik Krizi Çıkaran da Bir Çare Olmaya Çalışan da, başlıklı makalemizde bahsettiğimiz Üçüncü Parasal Genişleme (Quantitative Easing – QE3) ile ilgili uygulamalar henüz yeni başlamıştı.[1] Daha önce, Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) ortaya çıkan 2008 ve 2009 krizleri nedeniyle sıkışan ekonomiyi rahatlatmak için bilançosunu genişleten FED, tahvil alımlarıyla piyasaya para sürmüştü. Geçtiğimiz yıl yaptığı açıklamada, şu an yüzde 7.9 olan, işsizliği yüzde 6.5’e, enflasyonu ise yüzde 2.5’e düşürene kadar varlık alım programına devam edeceğini belirtmişti. Bütün bunların gerçekleşmesi, en erken 2014-2015 yılında mümkün görünüyordu.

FED’in piyasaya para süreceği açıklaması ile moraller düzelmiş ancak uygulamada hedeflenenlerin gerçekleşmeyeceği yönünde birçok uzman görüş bildirmişti. Her şeye rağmen FED kararından dönmemiş ve Üçüncü Parasal Genişleme (QE3) çerçevesinde Ocak 2013 itibariyle, piyasaları canlandırmak için, daha önce açıkladığı 40 milyar dolarlık mortgage tahvil alımına 45 milyar dolarlık uzun vadeli hazine bonosu alımını da ekleyerek, aylık 85 milyar dolarlık alım uygulamasına başlamıştır. Ancak beklentilerin aksine, olumsuz görüş bildiren uzmanların öngörüleri doğru çıkmış, ABD’de işsizlik düşmemiş, basılan paranın büyük bir bölümü de gelişmekte olan borsalara yönelmiştir.

Aslında, FED’in Parasal Genişleme’ye son verebileceği veya yavaşlatabileceğinin sinyalleri, 2012 yılının Aralık ayında yapılan toplantı tutanaklarının Ocak ayında açıklanması ile biraz ortaya çıkmıştı. Çünkü o toplantıda da FED üyeleri bu konuyu tartışmışlardı. Yine piyasalarda bir dalgalanma yaşansa da tahvil alımının en azından 2013 yılı sonuna kadar sürdürüleceği öngörülmüştü. Yıl sonu toplantısında ilk defa faiz artırımı ile ilgili bir açıklama da gelmiş ve enflasyon yüzde 2,5’e düşünce faizlerin artırılacağı belirtilmişti. Bunun da en erken 2014 sonu, 2015 başlarında gerçekleşmesi bekleniyordu.

Amerikalı ekonomistler ki, bunların arasında FED Başkanı Ben S. Bernanke ile de çalışmış, yüksek profilli birçok uzman da bulunmaktadır, FED’in bilançosunu bu kadar genişletmesinin kontrolü kaybetmesine neden olabileceğini söylemişlerdir. Belki de bütün bunların etkisiyle olacak ki, tahvil alım programını erken bitirmeyi tartışan FED üyeleri işsizliğin ve enflasyonun düşmesini bile beklemediler.[2] Uygulamaya son verilmesi veya yavaşlatılması gerektiğini belirten FED üyelerinin toplam üye sayısının yarısını oluşturması ise büyük bir şaşkınlık yaratmıştır. Dünya borsaları bu haberle çalkalanmış, açıklama “altın”da büyük oranda bir düşüş yaşanmasına neden olmuş ve borsalarda da satışı beraberinde getirmiştir. Satışlar öncelikle Wall Street’te gerçekleşmiş, akabinde ise Avrupa ve Asya borsaları da satışlara kayıtsız kalamamışlardır. Haberin dolara etkisi ise yükselme yönünde olmuştur.

Kredi Derecelendirme Kuruluşları Kırdıkça Kırıyor

Amerika krizle mücadelesinde bunları yaşarken ve aldığı kararlarla da dünya ekonomisini sarsmaya devam ederken Avrupa Komisyonu’dan kış dönemi makroekonomik tahmin raporu açıklandı. Buna göre Euro bölgesi ekonomik krizi 2013 yılında da devam edeceğe benziyor.

Bütün bunlara ek olarak, krizdeki ülkelerin gözünün yaşına bakmayan Amerikan kredi derecelendirme kuruluşlarından her gün yeni haberler gelmeye devam etmektedir. Kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s’in, İngiltere’nin 1978 yılından beri değişmeyen AAA olan notunu bir puan kırarak AA1’e düşürmesi, not görünümünü ise “durağan”a çevirmesi, krizin derece derece arttığının göstergesi olarak yorumlanabilir. İngiltere’nin kredi notunu 35 yıldan sonra ilk defa kıran kurum olarak tarihe geçen Moody’s yetkilileri ise “ekonomik büyümenin durmasının ve yüksek borç oranının bulunmasının ülke ekonomisine uzun vadede zarar getireceğini” açıklamışlardır. ABD ve Fransa’dan sonra kredi notu düşürülen 3. büyük ekonomi olan İngiltere, 2012’nin son çeyreğinde, tıpkı Fransa gibi, yüzde 3 daralmış ve ekonomisinin muhtemel risklere karşı da savunmasız hale geldiği belirtilmiştir.[3] AAA, kredi derecelendirme kuruluşları tarafından, bir ülkeye verilen en yüksek not ve bu seviyede olan bir ülke düşük faiz oranlarıyla kredi kullanabiliyor.

Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nde ise kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poors’un (S&P) ülke notunu kırması ve ülkenin iflas edebileceğini açıklaması, gayrimenkul piyasasında büyük bir düşüşe neden olmuştur. AB ve IMF’den destek almazsa batabilir, denilen Rum Kesimi’nde yetkililer, krizden kurtulmak için İsrail, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Lübnan’da bulunan zengin işadamlarına, gayrimenkul pazarlaması yapmayı planladıklarını açıklamışlardır. Çinli yatırımcıların ise adadan emlak alımı yapıyor olması dikkat çekici bir başka noktadır. Ekonomik krizle mücadele eden bir başka ülke de Polonya’dır. Polonya da Güney Kıbrıs Rum Kesimi gibi 30 Nisan- 2 Mayıs 2013 tarihlerin arasında Dubai’de düzenlenecek olan 9. Dubai Uluslararası Emlak ve Gayrimenkul Fuarı’na, katılarak, krizi gayrimenkul satışıyla aşmayı planlamaktadır. Polonya yabancılara emlak satışı konusunda bir takım yeni yasal düzenlemeler yaparak, yeni yatırımların önünü açmış, buna paralel olarak oturum sürelerinde sınırları genişletmişti. [4]

Bu arada bir başka kredi derecelendirme kuruluşu olan Fitch’ten Türkiye’de “Terörün Finansmanının Önlenmesi Yasası”na destek gelmesi ise ilginç olduğu kadar takip edilmesi gereken de bir konudur. Kredi notunun yükseltilmesi konusunda Fitch’in engel olarak gördüğü bu alanda TBMM’de atılan adımın iç ve dış dinamiklerde terör finansmanı ile ilgili taraflarca nasıl değerlendirileceği ise merak konusudur. Fitch’in bu konudaki yaklaşımı, bir G20 üyesi ülke olarak Türkiye’nin, “kara para aklaması” konusunda adım atması gerektiği yönündedir.

[siteorigin_widget class=”SiteOrigin_Widget_Image_Widget”][/siteorigin_widget]

ABD, S&P’a Karşı Yargıya Başvurdu

ABD federal yönetimi ise kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poor’s hakkında, 2007 yılında bazı Mortgage kağıtlarını hak etmediği kadar yüksek derecelendirerek AAA notu vermesi ve riskleri görmezden gelmesi nedeniyle mahkemeye gitmiş bulunmaktadır. Bu yüksek değerli kağıtlar daha sonra birden bire büyük bir düşüş yaşamış ve bu da krizin başlamasına yol açmıştı.

Böylece ilk defa bir kredi derecelendirme kuruluşu mali krizle bağlantılandırılarak hakkında dava açılmış durumdadır. Şirketin sahibi McGraw-Hill aleyhine açılan 5 milyar dolarlık davada, S&P çalışanları arasındaki bazı yazışmalar mahkemeye delil olarak sunulmuş ve şu cümleler dikkat çekmiştir: “Her şeyi notluyoruz. Her türlü anlaşmaya not veriyoruz. Anlaşmanın inekler tarafından düzenlenmiş olmasının bile bir önemi yok” Çalışanların 2007’de yaşanan Mortgage krizi sonrası, krizle dalga geçen videolarla dans ettikleri de iddialar arasında ilginç bir not olarak yer almıştır. ABD hükümeti ise, kriz öncesinde bazı yatırımcıların notunu düşürmenin rakiplere iş kaptırma endişesi ile S&P yetkilileri tarafından engellendiğini iddia etmektedirler.[5]

Kredi derecelendirme kuruluşlarının, derecelendirme yapmak için bu tür kağıtları çıkartan şirketlerden ücret almaları ise sistemin doğru işleyip işlemediğine dair en büyük soru işareti olarak görülmektedir.

Değerlendirme:

ABD bir yandan içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıları nasıl aşacağını düşünürken diğer yandan da krize bir “günah keçisi” bulmakla uğraşıyor gibi gözükmektedir. FED’in başlattığı uygulamayı daha sonuçlarını almaya fırsat bırakmadan geri çekmeyi düşünmesi, Amerikalı finans uzmanlarının adeta “iki ileri bir geri mantığı” ile hareket ettiğinin göstergesidir. Kredi derecelendirme kuruluşları ile ilgili daha önce AB liderleri de ülke notlarının küresel krizle birlikte kırılgan olan mali piyasaları daha fazla zor duruma soktuğunu belirtmişlerdi Böylesi not değerlendirmelerinin sadece spekülatörlere yaradığı da belirtilmişti.

Ancak geçmişleri 1850’lere dayanan ve bugüne kadar birçok ülkenin ve şirketin, uluslararası sermaye piyasalarındaki kriterlere uygun olacak şekilde, mali analiz ve risk değerlendirmelerini yapan bu kuruluşlara karşı böyle bir kampanyanın başlatılmış olması çok da inandırıcı görünmemektedir. Bütün bunların arkasından, krizden çıkmanın yollarıyla ilgili olarak, bambaşka şeylerin çıkması muhtemeldir. Bunun ilk adımı ise, ABD Başkanı Obama’nın 2. döneminin beklenmesi ve ABD ile AB arasında imzalanması düşünülen “Transatlantik Ticaret ve Yatırım Anlaşması” olabilir.

Atalarımızın dediği gibi; “Görünen dağın ardı yakındır.”

[1] Ekonomik Krizi Çıkaran da Bir Çare Olmaya Çalışan da, http://www.turksam.org/tr/a2765.html, Erişim Tarihi: 23 Şubat 2013

[2] Fed may need to halt QE3 before jobs market heals – minuteshttp://uk.news.yahoo.com/fed-may-halt-qe3-jobs-market-heals-minutes-210313576–business.html, Erişim Tarihi: 23 Şubat 2013

[3] Rating Action: Moody’s downgrades UK’s government bond rating to Aa1 from Aaa; outlook is now stable, http://www.moodys.com/research/Moodys-downgrades-UKs-government-bond-rating-to-Aa1-from-Aaa–PR_266844, Erişim Tarihi: 23 Şubat 2013

[4] Polonya ve Rum, ekonomik krizi gayrimenkulle aşacak,

http://www.hurriyetemlak.com/polonya_ve_rum,_ekonomik_krizi_gayrimenkulle_asacak/emlak-yasam-sektorden-haberler/sEi3CIJjWr0=/DjCVhESiNJk=, Erişim Tarihi: 23 Şubat 2013

[5] Maalesef tahmin edemedik!, http://haber.gazetevatan.com/maalesef-tahmin-edemedik/512670/2/Haber, Erişim Tarihi: 23 Şubat 2013

Bu makale 1 Mart 2013 tarihinde TÜRKSAM Ekonomi Enstitüsü’nce yayınlanmıştır.

Scroll to top
error: