Son Çeyreğe Girerken 2015 Dünya Ekonomi Gündemi

[siteorigin_widget class=”SiteOrigin_Widget_Image_Widget”][/siteorigin_widget]

“Dünya ekonomisi zor bir süreçten geçiyor.” Bu sözlerin sahibi Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Christine Lagarde.  Ekim ayı başlarında Peru’nun başkenti Lima’da düzenlenen IMF-Dünya Bankası Yıllık Toplantıları bünyesinde düzenlenen etkinlikte, “Küresel Politika Programı” basına açıklandı. IMF Başkanı Lagarde tarafından yapılan açıklamada, özellikle 2015 yılı genelinde Amerikan Merkez Bankası’nın (FED) faiz artışı yapıp yapmayacağı beklentisi, Çin ekonomisinde büyümede yaşanan yavaşlama ve emtia fiyatlarındaki düşüş, dünya ekonomisinde 2015’in sıkıntılı geçtiğine vurgu yapıldı.

Lagarde; “Belirsizliklerle dolu, çok hızlı değişen bir dünyada yaşamaktayız. Yaklaşan FED faiz artırımı, küresel fonlama koşullarını zorlaştıracaktır. Gerekli önlemlerin acilen alınmaması halinde dünyanın yeni bir krize, hatta küresel resesyona sürüklenmesi tehlikesi bulunmaktadır.” diyerek konunun önemine dikkat çekti. FED faiz artışı kararı belirsizliği devam etse de, son çeyrekte 2015 Aralık ayındaki toplantıda sınırlı da olsa 0,10-0,25 baz puanlık bir artış olabileceği ve kademeli artışın ilerleyen zaman içinde, küresel ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ekonomisindeki gelişmelere paralel olarak yapılacağı düşünülüyor.

Bilindiği üzere ABD, Avrupa Birliği (AB) ve Japonya gibi gelişmiş ülkeler, son yıllarda Parasal Genişleme politikaları ile piyasaya para sürerek, bankaları destekleyici uygulamalarla, kredi kullanımını artırarak ekonomilerini ayakta tutmaya çalışıyor. Bu uygulamaların finansal kırılganlıklar yarattığını belirten Lagarde, önemli olanın finansal istikrarı korumak ve reel yatırımları artırmak olduğuna vurgu yapıyor. Çin’deki yavaşlamanın diğer ülke ekonomilerine beklenenden fazla bir etki yapması da, politika yapıcıları zorlamış görünüyor. Ancak unutulmaması gereken bir gerçek var. O da bütün ülkeler, küresel ekonomide ortaya çıkan değişikliklerden kendi payına düşeni alıyor ve ona göre politika üretmek zorunda kalıyor. Bu konuya hazır olan, adaptasyonu hızlı sağlayan ülke kazanıyor.

Büyüme Rakamlarında ve Küresel Ekonomide Son Çeyrek Beklentileri

2015 yılına dünya ekonomisinde yüzde 3,8 oranında büyüme beklentisi ile girildi. Fakat ilerleyen süreçte, bu beklenti önce yüzde 3,5’e daha sonra ise yüzde 3,1’e kadar geriledi. Son çeyreğe girdiğimiz bu günlerde, birçok parametre 2015 yılı büyüme rakamlarında belirleyici rol oynayacak.

[siteorigin_widget class=”SiteOrigin_Widget_Image_Widget”][/siteorigin_widget]

Aşağı yönlü riskler devam ederken, Euro-Dolar paritesi de ihracat ve ithalatta en çok etki eden faktör olarak ilk sıraya oturuyor. FED faiz artışı beklentisi, doların artışına neden olurken emtia fiyatlarının düşmesinde de en çok etki eden unsur oldu. 2014 yılında 18,4 trilyon dolar olarak gerçekleştirilen dünya mal ticaretinin 2015 sonunda 16,5 trilyon dolara inmesi bekleniyor. Sadece bu rakamlar bile 2015’in zor bir yıl olduğunu bizlere gösteriyor. Dünya mal ticaretinde, 2015’in ilk 8 ayında yüzde 11,1 oranında bir gerileme yaşandı. Buna karşılık Dünya Bankası 2016 yılı için dünya ülkelerinde büyümede artış yaşanacağını, işsizlikte ise buna paralel olarak azalma görüleceği beklentisini ortaya koydu. 2015’in son çeyreği, hangi öngörünün doğru çıkacağı konusuna ışık tutacağından önem arz ediyor.

Gelişen ülkelerde uygulanan Parasal Genişlemenin, büyüme rakamlarına olumlu yansıması bekleniyor. Büyümeyi harekete geçiren Parasal Genişleme, enflasyon artışı konusunda henüz olumlu bir etki yaratmadı. Özellikle AB ülkelerine mal ihraç eden ekonomiler için, AB ekonomisinin düzelmesi çok önemli. 2016 yılı için AB büyüme beklentilerinde artış söz konusu. Polonya, İsveç, İspanya, İngiltere, Çek Cumhuriyeti göreceli olarak daha hızlı büyüyecek ülkeler olarak ön plana çıkıyor. Ancak AB’de beklenen ekonomik toparlanma henüz istenilen seviyelere ulaşmamışken bir de çoğunlukla Suriye’den olmak üzere, Orta Doğu’dan başlayan ve devam eden mülteci akını nedeniyle yaşanan siyasi gerginlikler baş gösterdi. Yaşanan iç savaşlar, çatışmalar, terör tehdidi ve ekonomik koşulların bozulması nedeniyle sayıları on binlerle ifade edilen mülteciler, Türkiye üzerinden Avrupa’ya göç etmeye devam ediyorlar. Bu konu birçok AB ülkesinin ilk gündem maddesi olarak ele alınıyor. Sadece siyasi bir olay olarak düşünülmemesi gereken mülteci hareketleri, sosyal ve ekonomik yaşamı da etkiliyor.

Gelişmekte olan ülkelerin büyümesinde yavaşlama olup olmayacağı, 2015’in son çeyreğini ve 2016 beklentilerini etkileyen en önemli unsurlardan birisi olarak karşımıza çıkıyor. Dünyanın en büyük yatırım bankalarından Citibank’tan bu konuya dikkat çeken bir resesyon uyarısı geldi.  Bankanın başekonomisti Willem Buiter’e göre küresel ekonomi gelecek yıl ciddi bir daralma yaşayacak, ticarette ise büyük bir düşüş olacak. Buiter’a göre gelişmekte olan ülkelerin ekonomileri, ekonomik düşüşte. Büyümedeki düşüş ise sadece Çin ile sınırlı kalmayacak. Brezilya ve Çin ekonomik düşüşte dibe vurmuş durumda. ‘Çin büyümesi resmi istatistiklerle olduğundan büyük gösteriliyor. Gerçek büyüme oranı yüzde 4 kadar düşük olabilir.’ diyen Buiter gelişmiş ülkelerin para politikası cephanesinin tükendiğini ve finans dışı borçlanmanın 2007’den bile fazla olduğuna dikkat çekiyor.[1]

Büyüme rakamlarının çok konuşulduğu bu yılda, yüksek büyüme oranlarını gerçekleştiren ülkeler dikkat çekiyor. Bunlardan birisi de Özbekistan. 2015’in ilk 9 ayında yüzde 8 büyüdüğü belirtilen ülke, yatırımcı çekme konusunda yaptığı çalışmalarda başarı elde etmiş görünüyor. Küresel mali krize rağmen Özbekistan’ın yüzde 8’lik bir büyüme rakamını yakalamış olması, devlet bütçesinin fazla vermesi ve gerçekleşen enflasyon oranının beklentiler içinde kalması ülkede istikrar göstergesi olarak yorumlandı. Özbekistan ekonomisi, hızla büyüyen ekonomilerde beşinci sırada gösterildi. En hızlı büyüyen ve 2017’ye kadar da hızlı büyümesi beklenen ülkeler listesinde Burma yüzde 8,30’la dördüncü,  Kongo Demokratik Cumhuriyeti yüzde 8,62 ile üçüncü, Türkmenistan yüzde 9,07 ile ikinci, Etiyopya yüzde 9,70 ile birinci sırada yer alıyor.

[siteorigin_widget class=”SiteOrigin_Widget_Image_Widget”][/siteorigin_widget]

Ekonomide Nobel Ödülü Sahibini Buldu

Nobel ekonomi ödülüne bu yıl İngiliz iktisatçı Angus Deaton layık görüldü. İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi’nden yapılan açıklamada, Deaton’ın Nobel Ekonomi Ödülü’ne “Yoksulluk, refah ve tüketim” üzerine yaptığı çalışmalardan dolayı layık olduğu belirtildi.

Bireysel tüketim tercihlerinin anlaşılmasının refahı güçlendiren ve yoksulluğu azaltan bir ekonomik politika oluşturmada önem arz ettiğine işaret eden Angus Deaton, akademiden yapılan açıklamaya göre; “Bireysel tüketim tercihlerinin anlaşılması için herkesten daha fazla çaba harcamıştır. Deaton’un bireysel tercihlerle elde edilen sonuçları birbirine bağlayan araştırması, mikroekonomi, makroekonomi ve kalkınma ekonomileri alanlarında önemli bir değişime yol açmıştır.”

Nobel Komitesi, Deaton’ın araştırmasının üç soru üzerine odaklandığını belirtiyor. Bunlar;

  • Tüketiciler, harcamalarını çeşitli ürünler arasında nasıl dağıtıyor?
  • Bir toplum gelirinin ne kadarını harcıyor-ne kadarını tasarrufa yatırıyor?
  • Varlıkla yoksulluk nasıl en iyi şekilde ölçülür?[1]

Görüldüğü üzere, Deaton’ın yaptığı araştırmanın hane harcamalarına odaklanması, kalkınma ekonomisini toplu verilerden bireysel verilere indirgeyen çok önemli bir adım.  Bu veriler, hane halkı için günlük alınan besin değerinden, kadın-erkek eşitsizliğine kadar birçok konuya ışık tutuyor. Angus Deaton, Princeton Üniversitesi’nde sağlık, refah ve ekonomik kalkınma araştırmaları yapıyor. Nobel Ekonomi Ödülü, diğer Nobel ödüllerinden farklı olarak İsveç Merkez Bankası tarafından veriliyor.

Dünyada İşçi Ücretlerinde Yeni bir Dönem Başlayabilir

Dünya çapında ünlü iki ekonomist olan Prof. Charles Goodhart ve Manoj Pradhan’ın Morgan Stanley için yaptığı araştırma sonucu yazdıkları bir makale dikkat çekici.[3] Bu çalışmaya göre; gelişmiş ülkelerde 1990’larda 685 milyon işçi sınıfı varken, bu rakam Doğu Avrupa ve Çin’den ekonomiye katılan 820 milyon çalışanla bir anda iki katından fazla arttı. Ucuz işgücünün yoğunlukla Doğu Avrupa ve Uzak Doğu’da olması yatırımcıları bu bölgelere yöneltti. İşçilik ücretlerinde, düşük ücretli iş gücüne kolay erişim, gelişen ülkelerde de ücretler üzerinde baskı yarattı.  Çalışmada yaklaşık olarak 1990’lardan günümüze 25 yıldır devam eden bu durumun, artık sonuna gelindiği belirtiliyor. Goodhart ve Pradhan’ı bu sonuca vardıran nedenler şöyle sıralanıyor:

  • Gelişmiş ülkelerde oldukça yavaşlayan ortalama yaşam beklentisinin orta gelir düzeyindeki ülkelerde hızla azalması.
  • Genç nüfusun yaşlı nüfusa oranında özellikle orta gelir düzeyindeki ülkelerdeki azalma.
  • Özellikle Çin’de tek-.çocuk uygulanmasının sonucu olarak işgücüne yeni katılan genç nüfustaki azalma. Doğurganlık oranı 2000 yılında kadın başına 2,80’den 2012 yılı verilerine göre 2,47’ye düşmüş durumda. Bunun sonucu olarak çalışma yaşındakilerin toplam nüfustaki oranı hızla azalıyor.
  • Çalışanların oranı toplam nüfusta azalınca doğal olarak bağımlı olanların (çocuklar, yaşlılar) çalışanlara oranı artıyor.
  • Ortalama yaşam süresinin uzaması emeklilerin, emekli olduktan sonra ölümlerine kadar geçen süreyi uzattı. Maaş ödemelerinin süresinin uzaması, sağlık harcamalarının yükselmesi bu gelişmenin sonucu olarak ortaya çıkıyor.

Ucuz işgücü sağlayanların sayısı yukarıda sıralan nedenlerle her geçen gün azalıyor. Teknolojik gelişmeler yani robotların işçilerin yerini alması bile ucuz işgücü açığını karşılamaya yetmiyor. Özellikle son yıllarda ortaya çıkan göçmen akını her ne kadar ucuz işgücü sağlanması için iyi bir fırsat olarak görülse de, sosyal yansımaları nedeniyle pozitif bir çözüm olarak düşünülmüyor.  Bunların sonucu olarak, işçilerin maaş artışı için yapılacak pazarlıklarda şanslarının yükseldiği belirtiliyor. Ancak, terazinin diğer yanında yer alan işverenler yani sermayedarlar, küresel ekonomide yaşanan daralmadan dolayı bu pazarlıklarda istenileni verme niyetinde olmayabilirler. Şirket sahiplerinin uzun vadede, artan ücretler nedeniyle başlayacak tüketim harcamalarındaki yükselmenin talebe yansıyacağına inanması lazım. Belki o zaman olası “yüksek” ücretlerin kalıcılığı söz konusu olabilir.

Türkiye Stratejik Yatırım Yapıyor

Ekonomi Bakanlığı tarafından Ekim ayında açıklanan 10,5 milyar TL tutarında iki adet stratejik teşvik belgesinin detayları belli olmaya başladı. Buna göre, Türkiye için en önemli konulardan birisi olan enerji, stratejik yatırım alanında ilk sırayı aldı. Doğalgaz depolama kapasitesinin artırılması ile ithalatta önemli bir kalem olan enerji fiyatlarındaki dalgalanmanın önüne geçilecek. Doğalgaz arzı ve güvenliği konuları Türkiye için gerçekten stratejik öneme sahip.

[siteorigin_widget class=”SiteOrigin_Widget_Image_Widget”][/siteorigin_widget]

Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, bu yatırımların faaliyete geçmesiyle 4 milyon metreküplük ilave yeraltı doğalgaz depolama kapasitesinin yaratılacağını belirtti. Bu yatırımla, tüketicilere kesintisiz ve uygun fiyatla doğalgaz sağlanmasının da önü açılıyor. Mersin ili Tarsus ilçesinde gerçekleştirilecek tesisler için 7 milyar TL ve 3,5 milyar TL olmak üzere toplam 10,5 milyar TL tutarlarında iki yatırım yapılması öngörülüyor. Yatırımlar, Ekonomi Bakanlığı tarafından uygulanmakta olan “2012/3305 sayılı Yatırımlarda Devlet Yardımları Hakkında Karar” kapsamında gerçekleştirilecek.

Türkiye, yılın ikinci çeyreğinde kaydettiği yüzde 3,8’lik büyüme oranıyla, Avrupa ekonomileri arasında üçüncü sıraya yerleşti Dünya Bankası, Türkiye’nin 2015 yılı için büyüme tahmin rakamını 0,2 puan artırarak yüzde 3’ten yüzde 3,2’ye yükseltti.  Bu büyüme oranı ile Türkiye, gelişmekte olan ülkeler kategorisinde pozitif ayrışıyor. Türkiye’nin, içinde bulunduğu coğrafya nedeniyle yaşadığı bölgesel risklerden kendisini arındırması gerekiyor. Türkiye ekonomisi bölgesel teşviklerle ilerleyerek doğru adımlar atıyor. 2015 yılı son çeyreğinde beklenen büyüme rakamlarına ulaşması için Türk Lirasının değer kazanması, ekonominin yapısal sorunlarına kalıcı çözümler bulması, ekonomik altyapıyı destekleyen yatırımların devam etmesi, tasarruf oranlarının artırılması, doğrudan yabancı yatırımların çekilmesi, enerjinin cari açıkta yarattığı olumsuz etkisinin azaltılması gerekiyor.  Son çeyrek, diğer dünya ekonomileri gibi Türkiye için de genel ekonomik gidişatı etkileyen bir dönem olacak.

[1] Citi’s Willem Buiter has called it: we’re about to go into ‘global recession’, Business Insider,  http://uk.businessinsider.com/-global-recession-2015-10

[2] Nobel Ekonomi Ödülü Angus Deaton’a Verildi, Amerikanın Sesi, http://www.amerikaninsesi.com/content/nobel-ekonomi-odulu-angus-deaton-a-verildi/3002932.html, 12.10.2015

[3] Is The “International” Fed Too Cautious?, Morgan Stanley & Co. International plc, September 24, 2015

* Bu makale TSE Standard, Ekonomik ve Teknik Dergi Ekim 2015 sayısında yayınlanmıştır.

Scroll to top
error: